ÇAVDAR TARLASINDA YAKALADIKLARIM

Bir arkadaşım odamdaki The Catcher In The Rye’ları gördüğünde şu soruyu sordu: “Abi, aynı kitaptan niye bu kadar var sende?”
Diyelim işe veya okula gidiyorsunuz ve çok susadınız. Ne yaparsınız? Hemen buz gibi bir su alırsınız değil mi? Daha önce defalarca su aldınız, defalarca aynı tadı tattınız. Kesinlikle karşınıza yeni bir şey çıkmayacak. Ama yine de o suyu alır ve doya doya içersiniz değil mi? Çünkü o an ihtiyacınız olan tek şey o sudur. Benim de o susadığında su alan kişiden hiç bir farkım yok. Sadece şişeleri saklıyorum.

En sevdiğim kitap olan The Catcher in the Rye’ı nerede görsem içini açıp bir bakarım. O 24. bölümdeki en sevdiğim cümleyi bir okurum.
Bir filmde, dizide ya da başka bir edebiyat eserinde kitaba yapılan bir referansı yakaladığımda ise o filmi, diziyi, kitabı ayrı bir severim. Hatta bunu -başka bir sanat eserinde The Catcher in the Rye’a yapılan göndermeleri yakalamayı- kendime bir varlık sebebi edindim.
İşte bu yazıyı da sinemada, tv’de ve edebiyatta yakaladığım The Catcher in the Rye referanslarını paylaşmak için yazıyorum.

SİNEMA

SIX DEGREES OF SEPARATION

Fred Schepisi’nin yönettiği Six Degrees of Separation’da The Catcher in the Rye’a yalnızca referans yapılmaz, kitap ve Holden Caulfield derinlemesine analiz edilir.

Long Island’da bir nöbetçi öğretmen, bir öğrenciyle kavga ettiği için işinden oldu. Birkaç hafta sonra aynı öğretmen okula döndü, o öğrenciyi vurmaya çalıştı, sınıfı rehin aldı ve sonra kendini vurdu.

Times’taki son cümle dikkatimi çekti. Komşusu, öğretmeni iyi biri olarak tanımlamış. Her zaman The Catcher in the Rye okuduğundan bahsetmiş.

John Lennon’ı vuran Chapman bunu, tüm dünyanın dikkatini The Catcher in the Rye’a çekmek için yaptığını söyledi ve savunması olarak da bu kitabı verdi.

Ve Reagan’ı vuran genç Hinckley, savunmamı istiyorsanız The Catcher in the Rye’ı okuyun dedi.

Kitabın bir kopyasını genç bir arkadaşımdan hangi bölümlerin altını çizdiğini görmek için aldım. Ve 1951 yılında basılan bu dokunaklı, güzel, duyarlı kitabın neden nefretin manifestosuna dönüştüğünü öğrenmek için okudum.

Okumaya başladım. Aynen hatırladığım gibi. “Herkes sahtekar.

Sayfa 2: “Abim bir fahişe olarak Hollywood’da.

Sayfa 3: “Babası ne sahtekar bir sersemdi.

Sayfa 9: “İnsanlar hiçbir şeye dikkat etmiyor.

Ve sayfa 22’de tüylerim diken diken oldu. Hatırlayın duyarlı gencimiz Holden Caulfield’ı avcı şapkasıyla. “Avcı şapkası mı? Yaa öyle. Bu şapkayı taktığımda sanki hedef alır gibi bir gözümü kapatıyorum. Bu insanları avlamak için kullanılan bir şapka. İnsanları vuruyorum bununla.”

Bu kitap, insanları benim hayal edemeyeceğim derecede önemli anlarına hazırlıyor.

Sayfa 89: “Çenesine yumruk atmaktan ziyade adamı pencereden atar ya da kafasını baltayla doğrardım. Yumruk yumruğa kavgadan nefret ederim. Beni en çok korkutan diğer herifin yüzüdür.

Kitabı bitirdim. Dokunaklı bir hikaye ve komik de. Çünkü çocuk çok fazla şey yapmak istiyor ve hiçbirini yapamıyor. Tüm sahteliklerden nefret etmesine rağmen kendisi de yalan söylüyor. Herkesin onu sevmesini istiyor. Nefret dolu ve ben merkezci. Diğer bir deyişle, tam bir ergen tasviri.

Beni kitap hakkında alarma geçiren şeyse –aslında kitaptan ziyade atmosferiyle ilgili bu- bu kitabın tamamen felçle ilgili olması.

Çocuk hareket edemiyor. Ve son kısımda, kaçıp yeni bir hayata başlamadan önce yağmur yağmaya başlıyor ve o da kıvırıyor.

Tamam duygusal ve entellektüel bir felçle ilgili yazmakta bir yanlışlık yok. Çehov ve Beckett’a teşekkür etmeli böyle modern bir tema buldukları için. Godot’yu Beklerken’in sıra dışı son cümlesi nedir? “Haydi gidelim. Evet, haydi gidelim.

Ama Salinger’ın bu yetişkinler hariç diğer herkesin okuması gereken kitabındaki atmosferse şöyledir:  

Zamanımızın en büyük trajedilerinden biri olan “hayal gücünün ölmesini” eğlence evindeki aynalar gibi yansıtıyor ve bozuk hoparlör gibi sesini yükseltiyor. Çünkü felç daha başka ne olabilir ki?

Hayal gücü ve yaratıclık öylesine küçük düşürüldü ki, varlığımızın hayati öğesi olmaktan ziyade bizim dışımızda bir şeyin örneğin bilim-kurgunun, mandalina dilimlerinin yeni bir kullanımının ya da çiğ domuz etlerinin –ne kadar da yaratıcı bir tarif- ve Star Wars’un eş anlamlısı oldu. Star Trek! Ne kadar da yaratıcı değil mi? Yüzüklerin Efendisi –tüm o cüceler- ne kadar da yaratıcı…

Hayal gücü içimizdeki bağdan -en kişisel bağımızdan- içimizdeki hayatlarla ve o dünyanın dışındaki dünyayla birlikte uzaklaştı. İçimizdekiyle dışarıda olanın eşleşmediği korkutucu bu durum, şizofreniden başka ne olabilir ki?

Neden hayal gücü, yaratıclık tarzın eş anlamlısı oldu? Hayal gücü bizi gerçek dünyadan alan, bizim yarattığımız bir pasaporttur. Hayal gücü, en benzersiz olanın diğer bir ifadesidir.

Jung der ki,  “en büyük günah bilinçsizliktir“. Bizim oğlan Holden da der ki, “beni en çok korkutan şey diğer herifin suratıdır.” Eğer gözlerini bağlasaydın bu o kadar da korkutucu olmazdı.

Aslında çoğu zaman gördüğümüz suratlar, bizim suratlarımızdan başka bir şey değildir. Ve bu en kötü hastalıktır, kendinden o kadar çok korkarsın ki kendinle yüzleşmemek için gözlerine bant takarsın.

Kendimizle yüzleşmek. İşte zor olan budur. Hayal gücü. Tanrının bize kendimizle yüzleşmemizi katlanılabilir kılan armağanıdır.

Six Degrees of Separation

CONSPIRACY THEORY

Jerry Fletcher, The Catcher in the Rye’a o kadar takmıştır ki her gördüğü yerden alır. Evinde neredeyse tüm baskıları vardır. Tüm bunlara rağmen henüz kitabı okumamıştır.

THE GOOD GIRL

Ana karakter Holden Worther, kendini Holden Caulfield ile özdeşleştirir ve ismi de The Catcher in the Rye’daki Holden’dan gelmektedir.

IGBY GOES DOWN

Filmdeki baş karakter Igby insanları sürekli iki yüzlülükle suçlar. Kendisi de düzene bir türlü ayak uyduramaz ve girdiği her okuldan atılır. Size de tanıdık geldi mi? Evet, Igby aslında bir Holden Caulfield yorumudur.

GOOD WILL HUNTING

Filmde doğrudan bir referansa rastlamasak da Gus Van Sant’ın sıkı bir Salinger hayranı olduğunu bildiğimizden filmdeki sorunlu ergen Will Hunting’in Holden Caulfield; herkesten kaçarak yaşayan Sean Maguire’ın da Salinger olduğunu düşünebiliriz.
Yani Gus Van Sant, aynı filmde Holden Caulfield ile Salinger’i bir araya getirmiştir.

FINDING FORRESTER

Dedim ya Gus Van Sant sıkı bir Salinger hayranı; kendisi Salinger’ı, Forrester karakteriyle anlatıyor bu filmde.
Forrester’ın tamamen insan ilişkilerinden kaçarak yaşaması, sadece bir romanı olması (Avalon Landing), o romanının klasik olması ve başka kitaplarının yayınlanmasına izin vermemesi onu Salinger yapıyor.
Kitabı Avalon Landing de The Catcher in the Rye oluyor.

THE PERKS OF BEING A WALLFLOWER

Aynı adlı romandan uyarlanan The Perks of Being a Wallflower’da öğretmen esas karakter Charlie’ye senin yaşlarındayken en sevdiğim kitap buydu diye The Catcher in the Rye verir.

STUCK IN LOVE

Erkek, edebiyata ilgi duyan esas kızı etkilemek için tabii ki The Catcher in the Rye’dan bahsedecektir. Ama esas kız bu muhabbetlere oldukça alışıktır.

stuck in love salinger

SUBMARINE

İlişki ilerleyince erkek, kıza The Catcher in the Rye hediye eder.

Submarine_Salinger

COMING THROUGH THE RYE

Chris Cooper rahmetli J. D. Salinger’ı oynuyor (bence çok doğru bir tercih); kendini Holden Caulfield ile özdeşleştiren bir genç, Salinger’i bulmaya çalışıyor.
Karşınızda bolca The Catcher in the Rye referansı göreceğimiz Coming Through The Rye.
Coming Through the Rye, Holden Caulfield’in kitapta şarkı olarak söylediği bir Robert Burns şiiri. The Catcher in the Rye da ismini bu şiirden alıyor.
Film maalesef Salinger’a hayat verme konusunda sınıfta kalıyor. Herhangi bir derinliği olmayan Salinger karakteri adeta filmin süsü. Film Salinger’la ilgili cesur bir hamle yapmaktan ya kaçınmış ya da kendisinde o birikimi görememiş

REBEL IN THE RYE

Danny Strong’un yönettiği Rebel In The Rye, Salinger’ın The Catcher in the Rye’ı yazma sürecini anlatıyor (bundan sonrası film için spoiler içerir).

Film Salinger’ın kendini doğu felsefelerine verdiği dönemi biraz yüzeysel geçmiş maalesef. Salinger’ı sık sık meditasyon yaparken görüyoruz. Ama Salinger’ın Hinduizm ve Zen Budizm öğretileriyle bezeli yazılarına film neredeyse hiç atıf yapmıyor. Örneğin 9 Öykü’deki Teddy’de, Salinger’ın nasıl “var olan her şeyin bir olduğu” üzerine yazabildiğini ya da Franny ve Zooey’deki Franny’de mantra’nın önemini kendisinin nasıl fark ettiğini filmde göremiyoruz.

Tüm bunlara rağmen bence filmin yaptığı en iyi şey, Salinger’ın neden yazdığı kitapların yayınlanmasına izin vermediğini -tabi yönetmenin yorumuyla- açıklamasıydı.

Salinger asıl ödülün bir yere varmak olmadığını, daima yolda olmak gerektiğini öğrenmişti sonunda. Onun için asıl ödül eylemin meyveleri değil, eylemin kendisiydi. Kitapların satışından elde edeceği gelir ya da ün onun için önemli değildi. Yazıyor olmak ona fazlasıyla yetiyordu.

TV

HOW I MET YOUR MOTHER

HIMY S08E09’da Ted Mosby, Lilly ve Marshall’ın oğlunu emeklerken (crawling) görür ve kelime oyunlu espirisini patlatır.

He is Holden Crawlfield

Ekran Resmi 2015-04-23 22.46.00

İŞLER GÜÇLER

İşler Güçler 2. bölümde Zehra karakteri, Murat Cemcir’in çocuklara oyunculuk dersi verdiği sahnede Holden’dan bahseder. O sahnedeki son cümlesi de kitabın son cümlesi olur. (Filmdeki yeri: 46:07)

Holden Caulfield’i tanısaydın yalnızlığın ne demek olduğunu çok iyi anlardın… Sakın kimseye bir şey anlatmayın herkesi özlemeye başlıyorsunuz sonra.

ekran-resmi-2017-01-01-13.11.01

SUITS

Suits S01E04’te adamın evini böcekler basar ve onun tek derdi The Catcher in the Rye’ın ilk baskısına bir zarar gelmemesidir.

Ekran Resmi 2016-04-05 00.15.39

EDEBİYAT

THE BURGLAR IN THE RYE

Kendisi de sıkı bir Salinger hayranı olan polisiye roman yazarı Lawrence Block tamamen The Catcher in the Rye’a ve Salinger’a ithafen bir polisiye yazar: The Burglar in the Rye
Salinger’ın vakti zamanında bir lise öğrencisiyle küçük bir kaçamağı olur. Joyce Maynard adlı lise öğrencisinin yazısı New Yorker’da çıkınca Salinger ile kız arasında uzunca bir mektuplaşma yaşanır. Salinger kızı evine davet eder ve bir süre birlikte yaşarlar. Sonrasında ayrılırlar ve ayrılıktan sonra Joyce Maynard, Salinger’ın ona yazdığı mektupları satışa çıkarır. 50 yıldır bir röportajı bile olmayan bu efsane yazarın mektupları tabii ki oldukça iyi bir fiyata satılır. Salinger satışa engel olamaz.
Lawrence Block da olayı kurgular ve bir Bernie Rhodenbarr polisiyesi haline getirir.
Romanda usta yazar Salinger mektupları alabilmek için usta hırsız Bernie’yi tutar.

11116634_890658844324577_1373994441_n

KAPAK GÖRSELİ:  Facing the Storm, interpreted from The Catcher in the Rye – Dave White

Yorum Yap

Yazmaya başlayın ve sonrasında enter'ı tuşlayın.