EVRENDE YANLIŞ MIYIZ?

BİLİM-KURGU SİNEMASINDA İNSANIN ANLAM ARAYIŞI

Viktor Frankl’in  Man's Search for Meaning  kitabından hareketle insanın tanımını, “anlam arayan varlık” olarak yaparsak, bilim-kurgu filmlerinin söyleyecek oldukça fazla sözü olacaktır.

Bilim-kurgunun günümüzdeki sözcüsü olarak bendeniz de… (Hey, bu benim söyleyebileceğim bir laf değil. Bu nasıl girdi ki buraya? Yazarken kendimden uzaklaşıp başka bir insana mı dönüşüyorum yoksa? Belki de yazarken kendimi buluyorum. Belki de yazı insanın kendini açığa çıkarma yolculuğudur. Tamam, tamam lafı fazla uzattım.)

Bir bilim-kurgu ve aynı zamanda romantik-komedi filmleri takipçisi olarak bu yazıyla, bilim-kurgu sinemasında insanın anlam arayışı yolculuğuna çıkıyorum.

“Romantik-komedi filmlerinde aynı yolculuğa neden çıkmıyorsun?” diye sorarsanız hemen cevap vereyim: Bu yolculuk romantik-komedi türünde maalesef pek mümkün değil. Çünkü, sinema tarihinin en kısır türü olan romantik-komedide insanın anlam arayışı maalesef sadece “doğru insanı bulmaya” indirgenmiş durumda. Takdir ederseniz ki insanın anlam arayışı, doğru kişiyi bulmaktan çok daha fazlasıdır.

Your task is not to find true love, but to find yourself through love.

(Bu benden. İngilizce’sindeki kelime oyunu daha çok hoşuma gittiği için İngilizce’sini yazdım.)

K-PAX

Yazıya  K-PAX ’le başlamamın sebebi, öncelikle diğer hiçbir bilim-kurgu filminde Viktor E. Frankl’in Man’s Search for Meaning kitabına bu kadar net bir referansın olmaması.

Diğer sebebi isi K-PAX’in (key-peks) anlamında gizli. K sözcüğünün İngilizce okunuşu “key”; anahtar demektir. PAX ise Latince barış anlamına gelir. (Dünya tarihindeki iki büyük barış dönemini hatırlayalım: Pax-Romana ve Pax-Ottomana) K-PAX isminden dolayı “anahtarın barış” olduğunu iddia eder.

Sana bir şey anlatayım Mark. Siz insanların çoğu göze göz, kısasa kısas gibi tüm evren tarafından aptalca bulunan bir anlayışa sahipsiniz.

Hatta sizin Buddha ve İsa’nızın bile bu düşünceden tamamen farklı bir görüşü var, fakat Budist ve Hristiyanlar da dahil olmak üzere bu kimsenin dikkatini çekmedi. Siz insanlar. Bazen, bu noktaya kadar nasıl gelebildiğinize hayret ediyorum.

Prot – K-PAX

Barışın filmi K-PAX’te aynı zamanda aile kavramı da oldukça yüceltilir. Birliktelik vurgusu, finalde Mark’ın yıllardır görmediği diğer eşinden olan oğluyla görüşmesiyle taçlandırılır. İşte bu sahnede Viktor E. Frankl’in bakış açısını Prot’un ağzından duyarız.

Bu hayatı ikinci kez yaşıyormuş gibi yaşayın ve şu an vereceğiniz kararı, ilk seferinde yanlış verdiğinizi düşünerek verin.

Viktor E. Frankl – Man’s Search for Meaning

Sana bir şey söylemek istiyorum Mark, henüz bilmediğin bir şey. Fakat biz K-PAX’liler bunu keşfedecek kadar uzun süredir varız.

Evren genişleyecek, sonra ilk halini alıncaya kadar çökecek, sonra yine genişleyecek. Bu süreç sonsuza kadar tekrar edecek.

Senin bilmediğin şeyse, evrenin tekrar genişlediğinde her şeyin aynen şimdiki gibi olacak olması.

Şimdi hangi yanlışları yaptıysan, bir sonraki seferde de aynı yanlışları yapacaksın.

Yaptığın her yanlışı tekrar ve tekrar, sonsuza kadar yaşayacaksın. Şimdi benim sana tavsiyem, bu sefer doğrusunu yap. Çünkü bu sefer, sahip olduğun tek şey.

Prot – K-PAX

CONTACT

Carl Sagan’ın aynı adlı romanından uyarlanan (“Aynı adlı romanından uyarlanan” ifadesiyle ilk kez ilkokuldayken bir gazetede karşılaşmıştım. Sonra da sürekli karşıma çıktı. Bu ifade her karşılaştığımda bana daha da garip gelmeye başladı, çünkü pek çok film “Aynı” adlı romandan uyarlanıyordu. Tuhaf yıllardı o yıllar, Barış Manço’nun soy adı Moda’ydı, tüm filmlerin yapımcısı “presents” diye bir şirketti…) ve en sevdiğim yönetmenlerden Robert Zemeckis’in yönettiği  Contact ’ta “insanın anlam arayışına” bilimin cevap bulmadaki çaresizliğinden bahsedilir.

İronik bir şekilde, insanların en fazla aç olduğu şey olan “anlam”, bilimin insanlara veremediği tek şey.

Palmer Joss – Contact

Contact’ta insanın anlam arayışına cevabı ise bir uzaylının ağzından duyarız.

İlginç bir türsünüz. İlginç bir karışım. Çok güzel düşler kurma ve çok korkunç kabuslar üretme yeteneğiniz var. Kendinizi öylesine kaybolmuş, terk edilmiş ve yalnız hissediyorsunuz ki, ama öyle değilsiniz. Tüm bu arayışlarımız sonucu boşluğu çekilir kılan tek şeyin birbirimiz olduğunu bulduk.

Uzaylı – Contact

Contact, bu açıdan dünyanın en uzun süren araştırması olan  Harvard Men  araştırmasıyla aynı şeyi söylemektedir.

Harvard Men araştırması kapsamında 268 erkek 1930’larda üniversiteye girişlerinden günümüze kadar takip edilmiştir. Bu araştırmayla en mutlu ve başarılı kişilerle, en mutsuz ve başarısız kişiler arasındaki fark incelenmiştir.

70 yıllık veri,  diğer insanlarla ilişkilerimizin önemli olduğunu hatta diğer her şeyden daha önemli olduğunu ortaya koymuştur.

George Valliant (Harvard Men araştırmasını 40 yıldır yöneten bilim adamı)

INTERSTATE 60

Dünyaya ilk defa gelen bir uzaylı bana bir film sorsa, önereceğim; ıssız bir odaya düşsem ve yanıma tek bir film alabilsem, alacağım; ve hayatta sadece bir film izleme hakkım olsa, izleyeceğim tek film Back to the Future’ın senaristi Bob Gale’in yazıp yönettiği  Interstate 60  ’tır.

Interstate 60, Neil’in hayatına bir cevap bulma yani tamamen bir anlam arayışı yolculuğudur.

Neil, aynen doğu masallarındaki hayatın anlamını arayan derviş gibi yollara düşer, çeşitli kasabalara uğrar ve en önemlisi asıl hediyenin yolculuğun ta kendisi olduğunu öğrenir.

Neil’in yolculuğu sırasında uğradığı her kasaba ya da karşılaştığı her kişi aslında ona sunulan bir cevaptır.

Hiç doymayan adam ve mükemmel seksi arayan kadın, cevabın nefsi tatmin etmek olmadığının; Sanat Sahtekarlığı Müzesi, cevabın eleştirmenleri memnun etmek için yapılan sanat olmadığının; Euphoria, cevabın uyuşturucular olmadığının; Morlaw kasabası, cevabın başkasının isteğini kariyerinin merkezine koymak olmadığının sembolüdür aslında.

Neil anlamı yani hayatının cevabını ise aşkta bulur ve aynen batı masallarındaki yakışıklı prens gibi yanına aldığı kılıcıyla güzeller güzeli prensesi ejderhadan kurtarır.

Neil, yanına kılıç olarak dürüstlüğü yani “say what you mean, mean what you say” görüşünü hayat felsefesi edinen Chris Cooper’ın canlandırdığı Bill Cody karakterini alır. Prensesi kurtardığı zindansa sadece avukatlardan oluşan Morlaw kasabası ve ejderha da avukatlardır.

Interstate 60 hakkında yazdığım ayrıntılı yazıya  buradan  ulaşabilirsiniz.

INTERSTELLAR

Chritopher Nolan’ın akıldan ziyade duygulara hitap ettiği ilk filmi olan  Interstellar , anlamı dünyanın en eski hikayesiyle yani akılla kalbin savaşıyla anlatır.

Şimdi beni dinle, aşk bizim icat ettiğimiz bir şey değil. Bu gözlemlenebilir bir şey. Güçlü de.

Belki daha fazlasıdır, henüz anlamadığımız bir şeydir. Belki bir kanıttır, belki de daha ileri bir boyutun bilinçle algılayamadığımız eseridir.

On yıllardır görmediğim ve muhtemelen ölü olduğunu bildiğim birine uzay boyunca sürüklendim.

Aşk, zamanın ve uzayın boyutlarını aşan bildiğimiz tek şeydir. Belki de onu anlamasak da, ona inanmalıyız.

Tamam Cooper, küçük bir olasılık da olsa Wolf’u görme ihtimalim beni heyecanlandırıyor. Ama bu yanlış olduğum anlamına gelmez.

Brand – Interstellar

Kendimi sevmeye başlarken aklımın beni rahatsız ederek beni hasta edebileceğini fark ettim. Ama aklımı kalbime bağladığımda aklım değerli bir müttefik haline geldi. Bugün bu bağlantıya kalbin bilgeliği diyorum.

Charlie Chaplin

Interstellar ile Christopher Nolan aynı zamanda insanın varlık sebebine de değinmiş.
Cooper ile TARS arasında Murph’ün yatak odasına erişimin olduğu sınırsız kütüphaneyle çevrili ortamda ilginç bir diyalog geçer.
Nolan’a göre dünyaya gelme sebebimiz; zamandan, mekandan, boyutlardan bağımsız olarak sahip olduğumuz en büyük güç olan sevgiyi ifade etmenin bir yolunu bulmaktır.

Cooper: Anlamadın mı TARS? Buraya kendimi ben getirdim. 3 boyutlu dünyayla iletişim kurmak için buradayız. Biz köprüyüz. Onların beni seçtiklerini sanmıştım. Ama onlar beni seçmedi, Murph’ü seçti.

TARS: Ne için Cooper?

Cooper: Dünyayı kurtarmak için. Tüm bunlar küçük bir kızın yatak odası, her bir anı. İnanılmaz karmaşık. Sonsuz evren ve zamana erişimleri var ama herhangi bir şeyle bağlı değiller. Zamanda belirli bir anı bulamıyorlar, iletişim kuramıyorlar. İşte bu yüzden ben buradayım. Aynen bu anı bulduğum gibi, bunu Murph’e anlatmanın bir yolunu bulacağım.

TARS: Nasıl, Cooper?

Cooper: Sevgiyle TARS, sevgiyle. Tıpkı Brand’in dediği gibi. Murph’le olan iletişimim ölçülebilir. Anahtar bu.

TARS: Ne için buradayız?

Cooper: Ona bunu anlatmanın bir yolunu bulmak için…

MR. NOBODY

Jaco Van Dormael’in  Mr. Nobody ’si anlamı seçimler üzerinden anlatır. Belki de hepimizin en çok merak ettiği şeyi yani tercih etmediğimiz yola değinir ve en fazla cevap bekleyen soruyu cevaplar: Diğer yolu seçseydim daha anlamlı bir hayatım olur muydu?

Seçilen her yol doğru yoldur. Her şey bambaşka şekilde sonuçlanabilirdi. Ama hemen hemen aynı anlama sahip olurdu.

118 Yaşındaki Nemo – Mr. Nobody

THE HITCHIKER’S GUIDE TO THE GALAXY

The Hitchiker's Guide to the Galaxy ‘de hayatın anlamını yani “Hayat, evren ve her şeyin nihai sorusuna cevabı” arayan insanlar, asıl aramaları gereken şeyin cevaptan ziyade “sorunun kendisi” olduğunu öğrenirler.

Hayat, evren ve her şeyin nihai sorusuna cevap 42’dir. Evet, evet dikkatlice kontrol ettim cevap 42. Ama soruyu bilseydim bulmak daha kolay olurdu. Sorunun tam olarak ne olduğunu bildiğinizde cevabı da anlayabilirsiniz.

Nihai cevabın sorusunu hesaplayabilecek bir bilgisayar var. Bu bilgisayar öylesine sonsuz karmaşıklıkta ki, işlem matrisinin bir kısmını organik yaşam oluşturacak. Ve siz de yeni biçimlere bürünüp bilgisayarın on milyon yıllık programını yönlendirmek için içine gireceksiniz.

Derin Düşünce – The Hitchiker’s Guide to the Galaxy

Yalvarırım sana… Kalbinde çözülmeden kalan her şey için sabırlı ol.
Soruların kendisini sevmeye çalış; kilitli odalar veya yabancı lisanlarda yazılmış kitaplar gibi.

Cevapları şimdi arama. Şu anda cevaplar sana verilemez, çünkü sen henüz onlarla yaşayamazsın.

Bu, her şeyi yaşama meselesidir. Şu anda, soruyu yaşaman gerekiyor. Belki daha ileride, farkına bile varmadan, günün birinde kendini cevabı yaşarken bulacaksın.

Rainer Maria Rilke

Zaphod: Hayat, evren ve her şeyin nihai sorusunu hesapladın mı?

Derin Düşünce: Hayır, televizyon izliyordum. O işi yapması için bir bilgisayar tasarladım.

Zaphod: O burada mı?

Derin Düşünce: Hayır, o burada değil. O başka bir dünya.

Filme göre herkes için tek bir cevap vardır, ama herkes için tek bir soru yoktur. Dünya, herkesin kendi nihai sorusunu bulması için tasarlanmış bir bilgisayardır.

Cevaplanmasını istediğim tek bir soru var. O da “O, doğru kişi mi?”.

O lanet olası cevap 42 değil, cevap “evet”.

Şüphe olmadan, belirsizlik olmadan, utanma olmadan bir “evet”.

Arthur Dent – The Hitchiker’s Guide to the Galaxy

STRANGER THAN FICTION

Stranger Than Fiction  anlamın günlük hayatımızda yaşadığımız dikkat etmediğimiz o küçük şeylerde olduğunu söylüyor.

Harold Bavyera şeker kurabiyesinden bir ısırık aldığında her şey düzelecekmiş gibi hissetti. Bazen kendimizi korku ve çaresizlik, rutin ve sıradanlık, umutsuzluk ve trajedi içinde kaybettiğimizde Tanrı’ya Bavyera şeker kurabiyeleri için şükredebiliriz.

Ama maalesef kurabiye olmadığında o rahatlamayı bize dokunan tanıdık bir elde ya da bir çeşit jestte ya da ince bir cesaretlendirmede ya da sevgi dolu bir kucaklamada ya da bir tesellide buluruz. Hastane sedyelerinden ya da burun bantlarından ya da yenmemiş Danimarka çöreklerinden ve alçak sesle söylenen sırlardan ve Fender gitarlardan ve belki ara sıra romanlardan ise hiç bahsetmiyorum bile.

Ve hatırlamalıyız ki her gün karşılaştığımız bu sıradan ayrıntılar, anormallikler ve ince detaylar aslında daha büyük ve soylu bir neden için buradalar. Hayatımızı kurtarmak için.

Biliyorum bu fikir size tuhaf gelebilir. Ama şunu da biliyorum ki öylece gerçekleşiyorlar. Aynen Harold Crick’in hayatını kurtaran saati gibi.

Karen Eiffel

ARRIVAL

Arrival  anlamın kucaklamakta olduğunu savunuyor. Arrival’a göre geleceğimizin nasıl şekilleneceğini tüm detaylarıyla bilsek bile, bize düşen onu değiştirmeye çalışmayıp olduğu gibi kabul etmek ve onun her bir anına sıkıca sarılmak.

Yolculuğumu ve nereye varacağını bilmeme rağmen onu kucaklıyorum. Ve onun her bir anına sarılıyorum.
Dr. Louise Banks

Arrival; Tasavvuf anlayışının merkezinde olan ve her şeyi, kucaklanması gereken bir misafir olarak gören düşünceyi bir adım ileri taşıyor. Dr. Banks karşılaşacağı her şeyi neyle karşılaşacağını bilmesine rağmen yine de kabul ediyor ve ona sıkıca sarılıyor.

Arrival ile ilgili yazdığım detaylı yazıya buradan ulaşabilirsiniz: ARRIVAL: O NOKTAYA VARDIK MI?

KAPAK FOTOĞRAFI:  Alfred Eisenstaedt – Children at a Puppet Show, Paris, 1963

2 YORUM

YORUM YAP

Arayış