İŞİN İÇİNDE YARATICILIK VAR

Tanrı’ya tek bir soru sorma hakkınız olsa, hangi soruyu sorardınız? Ben olsam “Nasıl bu kadar yaratıcı olabiliyorsun?” sorusunu sorardım. Çünkü yaratıcılık, yerine başka bir şey konulamayan en büyük değer. Bir organizasyonun sahip olduğu en değerli varlık. Çünkü ürünü ya da hizmeti ortaya çıkaran şey, sürecin yani yaratıcı atmosferin ta kendisi.

Bu yazıda bireylerin ve organizasyonların daha yaratıcı olmalarını sağlayacak ve hepsi bilimsel makalelerle desteklenen yönelimlerden bahsedeceğim ve yeni şeyler okudukça güncellemeye devam edeceğim.

BİR HOBİNİZ OLSUN

Eğer herhangi bir hobiniz varsa ona sıkıca sarılın. Çünkü hobiniz, sizin diğer alanlarda da yaratıcı olmanızı sağlıyor.

San Francisco Eyalet Üniversitesi’nden K. Eschleman ve meslektaşlarının yaptığı bir çalışma  iş dışında yaratıcı bir aktiviteye katılan çalışanların iş performansının da arttığını gösteriyor. Bu çalışanlar işlerinde daha rahat oluyor, problemlere daha yaratıcı çözümler getiriyor ve iş arkadaşları tarafından daha üretken olarak değerlendiriliyor. Üstelik bu hobinin ne olduğunun bir önemi yok. İster drama kursu olsun ister gitar çalma. Buradaki tek kıstas, hobinin yaratıcı bir süreç içermesi.

KAFEDE ÇALIŞIN

Çoğumuz çalışmak için sessiz bir ortam ararız. Çünkü sessiz ortamda çok daha iyi konsantre olabileceğimizi düşünürüz. Fakat sessiz ortamlarla ilgili temel sorun, en ufak bir gürültünün ya da çıtırtının tüm dikkatimizi dağıtması. Örneğin kütüphanede birisi kitabını düşürünce ya da sessiz bir ofiste bir telefon çalınca dikkatimiz hemen dağılır. Bu tür ortamlarda mutlak sessizliği sağlayamayacağımız için sık sık bölünmeler yaşarız.

Kaliforniya Ünivesitesi’nden Gloria Mark’ın yaptığı  çalışma  bir kişinin bölündükten sonra aynı işe dönmesinin ortalama 23 dakika 15 saniye sürdüğünü gösteriyor.

Peki bölünmemek için ne yapmalı? Bir kafe, tüm gürültüsüyle aradığımız ortam olabilir mi?

Cambridge Sound’dan  Justin Stout  dikkatimizi dağıtanın gürültü değil duyduğumuz seslerin anlaşılabilirliği olduğuna dikkat çekiyor. Ofiste çalışırken yan masamızdaki konuşmayı çok rahatlıkla anlayabiliyoruz. Bu da bizim konuşmaya odaklanmamıza ve dikkatimizin dağılmasına neden oluyor. Kafede ise herkes aynı anda konuştuğundan konuşulanları anlayamıyoruz. Bu da bizim önümüzdeki işe odaklanmamızı sağlıyor.

Kafelerin faydası bununla da bitmiyor. Kafeler bizi daha odaklı çalışmaya yönlendirdikleri gibi daha yaratıcı sonuçlar elde etmemizi de sağlıyor.

R. Mehta, Rui (Juliet) Zhu ve A. Cheema’nın yaptıkları bir  çalışma   ortamdaki gürültü seviyesinin yaratıcılık üzerindeki etkisini gösteriyor. 70 dB’lik bir gürültü seviyesi, yaratıcı işlerdeki performansı artırıyor. Peki 70 dB’lik bir gürültüyü nereden mi bulacağız? Herhangi bir kafeye gitmemiz yeterli.

Kafeye gidemediğimiz veya ofisten çalışmak zorunda olduğumuz durumlarda ise soundrown.com veya coffitivity.com gibi siteler kafe atmosferi oluşturarak bize yardımcı olabilir.

CEP TELEFONUNUZDAN AYRILIN

Hepimiz akıllı telefonları seviyoruz. Hayatımızı oldukça kolaylaştırıyor, bizi günün her anında dünyaya bağlayabiliyor.

Saat için cep telefonunu kullananlardandım. Saat için telefona baktığımda, sadece telefona bakmakla yetinmediğimi; aynı zamanda epostalarımı kontrol ettiğimi, sosyal medya hesaplarıma da göz gezdirdiğimi fark ettim. Bu da benim zamanımı oldukça verimsiz bir şekilde kullanmama neden oluyordu. Buna son vermek için klasik bir saat aldım. Artık saat için sadece saatime bakıyorum.

Şöyle diyebilirsiniz: “Ben telefonuma her zaman bakmıyorum, toplantılarda da sessize alıyorum”. Ama bu bile sizin dikkatinizi dağıtmak için yeterli.

Essex Üniversitesi’nden Andrew K. Przybylski ve N. Weinstein’in yaptığı bir  araştırma   gösteriyor ki, cep telefonunun varlığı insanları olumsuz etkilemeye yetiyor. Cep telefonu kullanılmasa bile, önemli konuların tartışılması sırasında insanların diğer insanlarla iletişim kurma kabiliyetini zayıflatıyor.

TOPLANTILARI AYAKTA YAPIN

Toplantılar hayatımızın vazgeçilmez bir parçası. İşteki geçirdiğimiz sürenin önemli bir kısmı toplantılarda geçiyor. Bazıları saatler sürüyor ve toplantı bittiğinde biz de bitmiş oluyoruz.

Peki bu toplantılar daha verimli hale gelebilir mi?

Andrew P. Knight ve M. Baer’in  çalışması  toplantıların ayakta yapılmasının takım heyecanını artırdığını, birlikte çalışmak için insanları daha istekli yaptığını ve daha iyi performans sağladığını gösteriyor. Toplantı odalarının kapısına “Oturmaya mı geldik?” yazısının asılması ve toplantı odasından koltuk veya sandalyelerin kaldırılması iyi bir başlangıç olabilir.

YÜRÜYÜN!

Tüm büyük düşünceler yürüyerek kavranır.

Nietzsche

Yürümeyi seviyorsanız size harika bir haberim var. Bir  araştırma   gösteriyor ki yürümek, ister dışarıda ister ister koşu bandında olsun yaratıcı düşünmeyi artırıyor. Yetişkinlerde oturmaya göre kısa yürüyüşler hem yürüme sırasında hem de sonrasında yaratıcılığı artırıyor.

ŞİRKETİNİZDE BRAINTRUST KÜLTÜRÜ OLUŞTURUN

Pixar’ın kurucusu ve şu anki CEO’su Ed Catmull’un Creativity Inc. isminde harika bir kitabı var. Catmull bu kitapta Pixar’ın karşısına çıkan engellerden, bunları nasıl aştıklarından ve tüm filmleri box office olan Pixar’ın Braintrust kültüründen bahsediyor.

Braintrust, Pixar’da diğer senarist ve yönetmenlerin katıldığı düzenli bir toplantı serisi. Pixar’da bir hikaye anlatıcı (yönetmen ya da senarist) bir filme başladığı andan filmi bitirene kadar Braintrust toplantılarına katılıyor. Braintrust toplantılarında sadece hikaye anlatıcılar yani senarist ve yönetmenler yer alıyor. Süreci sabote eden, sırf farklı bir görüş olsun diye farklı departmanlardan davet edilen insanlar ya da yöneticiler olmuyor.

Fikrin sahibi her toplantıda geldiği noktadan bahsediyor, diğer hikâye anlatıcılar da ona yorum veriyor. Yönetmen, bu toplantılarda getirilen eleştirileri dikkate almak zorunda değil; ama onlara bir çözüm bulmak zorunda. Yani Pixar’ın CEO’su da dahil kimse o yönetmene hikayesi hakkında ne yapması gerektiğini söylemiyor. Sadece gördükleri eksiklerden veya sorunlardan bahsediyor. Çünkü çözüm bulmak onların değil, yönetmenin işi. Böylece işin sahibi süreçten kopmuyor; başkası tarafından zorla getirilen bir öneriyle kendi projesinden soğumak zorunda kalmıyor.

Bu süreç filmin hikayesine o kadar katkıda bulunuyor ki, filmin ilk çıkış noktasıyla son hali arasında muazzam fark oluyor. Sonuçta da herkesin içine sinen işler ortaya çıkıyor.

YARATICILIK DAHA BAŞKA NASIL ARTAR?

Bir  araştırma   gösteriyor ki, yaratıcı bir çalışma öncesi yeşil renge bakmak, nesnelere alışılmadık görevler bulmak gibi testlerde yaratıcılığı artırıyor.

Örneğin ben yaratıcı bir çalışma öncesi Eva Green’in fotoğrafına bakarım. Her ne kadar gözleri mavi de olsa soy ismi Green olduğundan aynı etkiyi yapıyor. 

kinopoisk.ru

Meditasyonun da yaratıcılığı artırdığını gösteren çok ciddi  çalışmalar   var. Rutin bir meditasyon, beyin fırtınası sırasında oluşan düşüncelerin sayısını, çeşitliliğini ve özgünlüğünü artırıyor.

SONUÇ

Bu yazıyı okuduğunuzda tek bir şey aklınızda kalacaksa o da küçük detayların ya da alışkanlıkların yaratıcılık konusunda büyük etkisi olduğudur. Her şeyin birbiriyle bağlantılı olduğu bir evrende küçük büyüktür.

KAPAK FOTOĞRAFI: Steve McCurry – Çin

Yorum Yap

Yazmaya başlayın ve sonrasında enter'ı tuşlayın.