HİKAYEM
Çizimin bir yetenek olduğunu, bende de o yeteneğin olmadığını düşünmüşümdür hep. Ama bu konuda yapılan araştırmaları, bilimsel yayınları okuyunca yetenek diye bir şey olmadığına, bizim yetenekli diye düşündüğümüz insanların aslında hepimizden daha çok pratik yaptığına ikna oldum. İyi de genetik yatkınlık ve IQ ne olacak? Hemen söyleyeyim başlangıç seviyesinde bu ikisi avantaj sağlıyor. Yani bu insanlar önde başlıyor; ama bir kişinin uzman seviyesine gelmesini, ne kadar ve nasıl pratik yaptığı belirliyor.
Anders Ericsson’ın Peak kitabında bahsettiği “deliberate practice” diye bir yöntem var. Pandemi başında, bu “deliberate practice”i kendi üzerimde ve çizim alanında uygulayayım dedim. İlk sene 4 farklı online kurs aldım ve her gün pratik yapıp sürekli geri bildirim aldım. İkinci sene sevdiğim karikatüristlerin çizimlerini bakarak çizmeye çalıştım (toplamda 2 farklı karikatüristin 50 çizimini taklit ettim).
Üçüncü sene de kendi fikirlerimi çizmeye başladım. Çizdiğim 30 karikatürü de -karikatürün Everest’i olan- New Yorker’a yolladım. New Yorker’ın cartoon editörü Bob Mankoff’un editör olmadan önce 1 sene boyunca New Yorker’a karikatür yollaması ve reddedilmesi bana ilham verdi. 6 ay sonra New Yorker bana döndü: Hepsi reddedildi. Bu çizim sürecinin en büyük faydası, kendimle ilgili şunu öğrenmem oldu. Bence bunlar herkes için geçerli.
1. Eğer kendinizden eminseniz, ne yapacağınızı biliyorsanız, kimse size karışamıyor. Eğer aklınızda en ufak bir şüphe varsa, insanlar size düşüncelerini siz sormadan söylemeye başlıyor.
2. Herhangi yeni bir şeye başladığımda en az 3 defa vazgeçmem gerekiyor. Belirli sayıda vazgeçip baştan başlamak sürecin bir parçası (bu sayı sizde daha az veya daha çok olabilir, ama herkes için böyle bir sayı olduğunu düşünüyorum).