Bird People, bugün İstanbul Film Festivali’nde izleme şansı bulduğum bir Pascale Ferran filmi.
Filmin baş rolünde sinema tarihindeki en sevdiğim karakterlerden biri olan Dead Poets Society’deki Nuwanda’yı da canlandıran Josh Charles yer alıyor.
Filmi genel olarak beğendiğimi söyleyebilirim. Martin Scorsese’nin bir filme başlamadan önce kendine sorduğu soruyu düşünürsel (Söyleyecek bir sözüm var mı?) bu filmin söyleyecek bir sözü var. O da hiçbirimizin aslında özgür olmadığı gerçeği.
Hepimiz bir şeye bulaşmış ve ona yapışmış bir şekilde yaşıyoruz. Hayatımız adeta bir hapishanede geçiyor. Ama hayat bize özgür olmamız gerektiğini hatırlatmaktan asla vazgeçmiyor.
Hayat özgürlüğü, bir anksiyeteyle hatırlatıyor Gary Newman’a. Gary, yaşattığı stresle onu öldüren işinden ve kavgalarla onu boğan eşinden ayrıldığında ancak özgür olabileceğini anlıyor. Kararını verip işinden istifa ediyor ve eşiyle ayrılık konuşmasını yapıyor.
Gary bu şekilde özgürlüğe ilk adımını attıktan sonra o sırada Gary’nin gördüğü reklam panosu oldukça manidardı. (HSBC- Fırsatlar dünyasına hoş geldiniz!)
Filmdeki diğer karakter Audrey içinse özgür olmak o kadar kolay olmuyor. O, özgürlüğe ancak bir kuşa dönüşmekle kavuşuyor. Gerçek anlamda bir kuşa dönüşüyor ve hayatı bir günlüğüne bir kuşun gözlerinden yaşıyor.
Audrey bir kuş olarak yaşamaya devam ederken gördüğü bir iş arkadaşının hayatında ilk defa görmüş gibi davranıyor. Hatta onun türünü ilk başta anlayamıyor ve onun insan olduğunu anlaması zaman alıyor. Özgürlük, Audrey’e önceki halini tamamen unutturuyor.
Filmin finalinde nihayet Audrey ve Gary’i bir arada görüyoruz. Audrey kuşken onu dikkatli biçimde incelediğinden Gary’i tanıyor. Ama Gary onu sadece kuş olarak gördüğü halde Gary’de bir tür tanıdıklık hissi oluşuyor. İkisini birbirine bağlayan bir şey olduğunu orada anlıyoruz. Özgür ruhlar arasında bir şekilde bir iletişim oluyor.
İnsana özgürlüğü hatırlatan ve son derece mütevazi bir film olan Bird People kesinlikle izlenmeyi hak ediyor.