Geçtiğimiz hafta yayınlanan Sherlock – The Abominable Bride bölümünde bir Zazen (oturarak yapılan bir Zen meditasyonu) sahnesine rastladım. Zazen’in Koan’ı vakanın kendisiyken; Zazen’in olmazsa olmazı çay servisini ise Mrs. Hudson yapıyordu. Ne de olsa “Çayla Zen’in tadı aynıdır”.
Sherlock’un vakayı bu meditasyonla çözmesinden sonra aklıma benim Zazen’ler geldi. Benimkilerin arzu ettiğim noktaya gelmemesinin sebebi, çay yerine tall white mocha tercihim olabilir diye düşünmeye başladım. Sonra da gelenekleri yozlaştırmayı bırakmaya karar verdim.
Bu yazı evlerinizde film izlerken ya da Starbucks’ta kahve sırası beklerken ya da patronunuza “dişçiye gittim” dediğiniz iş görüşmenizde bile rahatlıkla uygulayabileceğiniz meditasyonlarla ilgili.
ZAZEN
Modern meditasyon geleneklerine geçmeden önce çıkış noktam Zazen hakkında birkaç şey söylemek istiyorum.
Zazen oturarak yapılan bir meditasyondur. Öncelikle saatlerce öylece oturmak bizim batılı bilincimize anlamsız gelebilir. Hatta zaman kaybıdır. Orada harcadığımız zamanı Facebook ya da Instagram’da kullanabiliriz sonuçta.
Zazen, zihni boşaltmak değildir. Dikkati bir noktaya toplayarak elde edilen bir konsantrasyon da değildir. Zazen, tam şimdi burada olanla ilgili bilgi içermeyen basit bir sessiz bilinçtir. Bu bilinç kişinin kendisiyle dışarıdaki dünya arasındaki farksızlığını canlı bir şekilde hissetmesidir. Doğal olarak bu his onu elde etmeye çalışmakla oluşmaz, o sadece kişi, kafasında hiçbir amaç taşımadan oturur ve dışarıyı seyrederse oluşur. Zihinde bir amaçtan kurtulma amacı bile olmamalıdır.
Birinci Aşama: Konsantrasyon
Zazen’in ilk aşaması konsantrasyondur ve burada fiziksel duruş çok önemlidir.
Bacaklar; birbirine geçmiştir ve ayak tabanları kalçanın üzerinden yukarı bakar. Eller; sol el sağ elin üzerine gelecek şekilde kucakta dinlenmektedir. Avuç içleri yukarıya dönüktür ve başparmaklar birbirine dokunur. Beden katı bir şekilde olmasa da dimdik durmaktadır. Gözler birkaç metre ötedeki zemine bakacak şekilde açık tutulmaktadır.
Soluklar gergin değil yavaş yavaştır. Vurgu soluğun verilmesi üzerindedir ve itiş göğüsten değil, karından gelir. Böylece ağırlık merkezi karına kayar. Bu şekilde kişi oturduğu zeminin bir parçası haline gelir. Yavaşça yapılan nefes alıp verme işlemi bilinç üzerinde bir körlük vazifesi görür ve ona parlak bir keskinlik kazandırır. Yeni başlayanlara nefeslerini 1’den 10’a kadar saymaları önerilir. Bu sayma işlemi, düşüncesiz oturma; doğal ve çabasız bir hale gelinceye kadar devam eder.
İkinci Aşama: Koan
Zazen’in ikinci aşamasında kişi kendisine verilen Koan’ı düşünür. Koan’lar Zen bakış açısının öğretmenden öğrenciye geçmesini sağlayan düşündürücü, zihin zorlayıcı sorulardır.
Koan’lar bildiğimiz düşünce tarzlarıyla çözülemeyen metaforik anlamlar taşıyan sorulardır. Örneğin “ayağa kalkınca kucağımıza ne olduğu” ya da “avucumuzu açınca yumruğumuza ne olduğu” gibi sorulardır.
Üçüncü Aşama: Sadece Oturmak
Bu aşamada kişi düşünmeyi bırakır. Yaratılışının iyi veya kötü yanlarını unutur, varlığının güçlü ve zayıf taraflarıyla ilgilenmez, gelecekte herhangi bir şeyin peşinde koşmaz. Zaman kaybetmeden sadece bugün ve bu anın var olduğunu bilir.
Bu aşamada, Daniel Kahneman’ın Sistem 2’si aradan çıkarılır ve bir planı olmadan çalışan Sistem 1 aktif hale gelir.
Daniel Kahneman’ın Thinking Fast and Slow kitabında kararlarımızı veren iki ayrı sistemden bahsedilir.
Sistem 1, hızlı ve otomatiktir. Bilinçli herhangi bir kontrol ve en ufak bir çaba gerektirmeden çalışır. Evrimsel olarak daha eskidir. Çok görmüş geçirmiştir. Bilinçaltımızdır, içimizdeki sestir, kalbimizin sesidir, istemsizce yapılan vücut hareketidir, doğallıktır.
Sistem 2 ise bilinçli bir çabayla çalışır, uzun uzun düşünür, analiz eder, sorgular. Oldukça dikkatlidir. Evrimsel olarak daha yenidir. İhtiyaçtan ortaya çıkmıştır. Sayesinde bugüne kadar sürekli gelişerek gelebilmişizdir.
Bir matematik sorusunu çözmeye çalışmaktır, aracı geri geri park etmektir, öğle yemeğini nerede yiyeceğine karar vermektir, gelen WhatsApp mesajını uzun süre bekletip sonra cevap vermektir…
Bu aşama aynı zamanda Satori yani aydınlanmanın da yaşandığı aşamadır. Kişi eğer yeterince şanslıysa yani zihnini yeterince boşaltmışsa Koan’ı öylece bir anda çözer.
Tanıdık geldi değil mi? Bu meditasyon modern reklamcılığın öncülerinden James Webb Young’ın A Technique for Producing Ideas kitabında bahsettiği fikir bulma sürecidir aslında. James Webb Young, fikir bulma sürecini 5 aşamaya ayırır.
Birinci Aşama: Hammadde Toplama (Zazen’deki konsantrasyon)
Bu aşamada kişi, kendisinden fikir beklenen konuyla ilgili tüm araştırmalarını yapar. Tüm merakını giderir.
İkinci Aşama: Malzemeyi Sindirme (Zazen’deki Koan)
Bu aşamada kişi, o konuyu evirir çevirir. Onun içinde kaybolur. Ondan fikir çıkarmak için elinden geleni yapar.
Üçüncü Aşama: Bilinçaltı İşleme (Zazen’deki sadece oturmak)
Bu aşamada kişi, o konuyla ilgilenmeyi bırakır. Başka bir zihinsel aktiviteye veya uğraşa geçer.
Dördüncü Aşama: Evreka Anı (AHA Moment) (Zazen’deki sadece oturmak)
Kişi, başka bir işle meşgulken fikir onu bulur. Öylece, birden bire ortaya çıkar.
Beşinci Aşama: Fikri Gerçeğe Dönüştürme
Bu aşama artık üretim sürecidir.
MODERN MEDİTASYONLAR
Her zaman yapılan günlük aktiviteler, neden bir meditasyona dönüşmesin fikrinden hareketle, hepimizin kolaylıkla yapabileceği meditasyonlar hazırladım.
Meditasyonların isimleri “Zen” sözcüğüyle bitiyor. Çünkü Zen, Sanskritçede “meditasyon” anlamına gelen “dhayana” sözcüğünden geliyor. “Dhayana” Çinceye “chan” olarak geçmiş, “chan” da Japonca’da Zen olmuş.
AMAAAAN-ZEN
Bu, film izlerken yapabileceğiniz bir meditasyondur.
İzlediğiniz filmlerdeki (böyle bir sahne varsa tabii) esas karakterin “come on, come oooooon” diyerek kendi kendini motive ettiği bir sahneyi, filmin sesini kısıp “amaaaan, amaaaan” diyerek seslendiriyorsunuz. (Düşündüğünüzden çok daha komik oluyor. Bir arkadaşım denedi de.)
Böylece kendini bu kadar ciddiye alan tüm karakterlere, şu pale blue dot ‘ta ne kadar önemsiz olduğunu / olduğumuzu hatırlatmış oluyorsunuz.
Bu meditasyona uzun bir süre devam ettiğinizde o karakteri yaşayan herkesle rekabet içinde olduğu bir dünyadan kurtarıp, dans etmesini bile sağlayabiliyorsunuz.
Kahramanımız yüce insan Alan Watts der ki:
Hayat bir danstır. Dans ederken bir yere varmaya çalışmazsın. Dansın anlamı ve amacı dans etmektir.
3 PUMP OLSUN-ZEN
Bu meditasyonu Starbucks’ta kahvenizi beklerken yapabilirsiniz.
Starbucks’ta ya da herhangi bir zincir kahveci de tüm ayrıntılarıyla söylediğiniz o istekleri unutuyorsunuz. İçeceğinizin kaç derece sıcaklıkta, tall mu grande mi, ya da kaç pump ilave bilmem ne olacağı umurunuzda olmuyor. Sizden bir önceki ne istediyse ondan söylüyorsunuz.
Kahvenizi beklerken de hiçbir şey düşünmeden öylece bekliyorsunuz. Her şeyi kontrol etmeye çalışan, her şeyin istediği gibi olmasını isteyen ve en ufak bir terslikte neredeyse hayatı mahvolmuş gibi bir tepki veren zihninizden kurtulmayı deniyorsunuz.
Zen Yolu kitabında Alan Watts şöyle der:
Nefesini tutmak, onu kaybetmektir. Yaşam, onu her zaman kontrol etme çabalarımızı, boşa çıkaracaktır. Ve tüm insan çabası bulutları yakalamaya çalışırken gözden kaybolup giden bir el gibi olacaktır.
3 Pump Olsun Zen’le hediyenin ta kendisi olan belirsizliği kucaklıyor, her an her şeyin olabileceği bir dünyaya merhaba diyor, her şeyin sizin istediğiniz gibi olduğu bir dünyada ne kadar sıkılacağınızı kavrıyorsunuz.
En sevdiğim dizilerden Early Edition’da Chuck, diziyi şu cümleyle kapatırdı:
Sihir de aynen hayat gibi, çoğunlukla beklenmedik. Yani karşınıza neyin çıkacağını ya da onunla karşılaştığınızda ne yapacağınıza asla emin olamıyorsunuz.
Kahramanının sürekli aynı günü yaşadığı ve o gün olacak her şeyi bildiği filmleri hatırlıyor musunuz? Bu konuya değinen filmlerden en başarılıları Groundhog Day ve 12:01‘dir. Bu filmlerin ikisi de aslında aynı şeyi söyler ve ikisinin finalinde de karakterler o sürekli aynı günü yaşadıkları döngüden kurtulur. Ne olacağını bilmedikleri, sürprizlerle dolu yeni güne uyanır. İşte bu 2 filmin finalinde şu sözleri duyarız:
İŞTE-ZEN
Bu meditasyonu iş görüşmelerinde yapabilirsiniz.
İş görüşmelerin olmazsa olmazı bazı sorulara sürekli aynı cevabı veriyorsunuz. Örneğin işveren size “5 yıl sonra kendinizi nerede görüyorsunuz?” diye sordu. Siz de kontrolünüzde olmayan bir hayatta, 5 sene sonra başvurduğunuz sektörün bile varlığını devam ettirip ettirmeyeceğini kimsenin bilmediği bir hayatta bu soruya verilebilecek en anlamlı cevabı veriyorsunuz. “Şimdi buradayım” deyip öylece bekliyorsunuz. Aynı soru yine sorulduğunda yanı cevabı yine veriyorsunuz.
Böylece bakış açınız olabileceklere odaklanmaktansa “olabileceğiniz tek zamana” yani şimdiye ve “olabileceğiniz tek yere” yani buraya odaklanıyor.
OHA LAN YER BULDUM-ZEN
Bu, metrobüste oturarak yapılan bir meditasyondur.
Meditasyonun ilk aşaması bir test. Sizi asıl teste hazırlayan bir farkındalık. Burada inandığınız yolda devam etmekte ne kadar kararlı olduğunuz ölçülüyor. Böylece inandığınız yolda, öfkeli bir kalabalığın linç girişimine uğrarsanız ne yapacağınızı öğreniyorsunuz. Bu testi geçip içeri girdiğinizde ise bir test daha başlıyor: Oturabilecek miyim?
Oturduğunuzda meditasyon başlıyor. Orada öylece otururken bir şey fark ediyorsunuz. Metrobüsten inip işe gittiğinizde bir test daha başlayacak: O işi zamanında teslim edebilecek miyim? Sonra bir test daha… Ve o an kafanızda bir ışık yanıyor: Hayat sürekli testlerden oluşuyor ve o beklediğim cevap ya da his her neyse, bir testin sonunda gelmeyecek. Testin sonunda gelebilecek tek şey, yeni bir testten başka bir şey olmayacak.
İşte bunu anladığınız an bir şey daha fark ediyorsunuz: Ben o testi tamamlayıp diğer teste geçmeye çalışırken arada neler kaçırdım?
Bir zamanlar aşkın ne olduğunu öğrenmek isterdim. Aşk olmasını istediğiniz yerdedir. Sadece onun güzellikle sarmalanmış ve hayatınızdaki saniyelerin arasına gizlenmiş olduğunu görmeniz gerekiyor. Eğer bir an için durmazsanız, onu kaçırırsınız.
Cashback – Sean Ellis
Geç de olsa insanın arada bir durup hayatın güzelliklerinin farkına varması gerektiğini öğrendim.
Ben gerçekten çok fazla çalıştım. O kadar ki; gecem gündüzüm birbirine karışırdı. Gündüz film setlerinde çalışır, geceleri ise macera filmlerinde oynadığım için medrano ve kazak sirklerine gidip antrenman yapardım.
Bir gün bir çekim esnasında yorulduğumu fark edip kapı önüne çıktım. O sırada yüzümü nasıl güzel bir rüzgar yalayıp geçti size anlatamam. Aynı anda bir koku aldım. Başımı kaldırıp ileriye doğru baktığımda bir adamın salatalık soyup sattığını gördüm. Fark ettim ki yıllardır koşuşturmaktan baharın farkına varamamışım.
Şimdi “değer miydi?” diye kendi kendime sorduğumda cevabım hep aynı oluyor: “hayır, değmezmiş!”
Cüneyt Arkın
OPERA-ZEN
Her öğreti, tekrar ettiğinizde sizi iyi hissettirecek melodik ifadeler barındırır.
Tarsem’in the Fall filmine göre bu ifade: Googly googly googly go away
Rajkumar Hirani’nin 3 Idiots filmine göre: All izz well
Budizm’in Nembutsu mezhepine göre: Namu amida butsu
Erzurumlu İbrahim Hakkı’nın Tefvizname’sine göre: Mevla görelim neyler neylerse güzel eyler.
Salinger’ın Franny öyküsünde Franny şöyle der:
Eğer o duayı üst üste söylersen -başlangıçta sadece dudaklarınla söylemelisin- sonunda ne oluyor, dua kendi kendine işler hale geliyor. Bir süre sonra bir şey oluyor. Ne oluyor bilmiyorum ama, bir şey oluyor işte, ve sözcükler kişinin kalp atışlarıyla eş zamanlı hale geliyor. Ondan sonra da sen fiilen durmadan dua ediyorsun. Bunun da senin bakış açın üzerinde muazzam mistik bir etkisi oluyor. Yani bütün amaç bu aşağı yukarı. Yani tüm bakışını arındırmak ve olup biten her şey hakkında kesinlikle yeni bir kavrayışa kavuşmak için yapıyorsun bunu.
Opera-Zen‘de sürekli mırıldandığınız operalara, aklınızdan hiç çıkmamasını istediğiniz sözler yazıyorsunuz. Sonra bu sözleri o melodiyle, ne zaman aklınıza gelse söylüyorsunuz. Bir noktadan sonra sözler ve kalp atış ritminiz bir oluyor. İşte o an sözlerin içselleştirilmesi de gerçekleşiyor.
İşte bu da benim Rigoletto’ya yazdığım Zen ve Sufizm motifli sözler: Yürürken Sadece
Yürürken sadece
Yürü sen öylece
Otururken de
Otur böylece
Bakış açında
Sonuç elde etme
Amacın varsa
Hareket etme
Veriyorsan sen
Sonsuz olursun
Ama saklarsan
Yok olursun
Yok olursun
Yok olursun
Hayatı kont’rol
Etmeye çalışmak
Nefesi tutup
Onu kaybetmek
Acı çeken yok
Acı çekmek var
İşi yapan yok
Sadece iş var
Doğru ve yanlışı
İyi ve kötüyü
Ayrı düşünmek
Hastalıktır
Hastalıktır
Hastalıktır
SEN BANA BOŞ-ZEN
Bu, insanın meditasyonla gelebileceği en yüksek seviyedir. Aydınlanmadır. Buraya herkes değil de yalnızca belirli bir seviyeye gelmiş ustalar ulaşabilir.
Sen Bana Boş-Zen meditasyonu son derece basit. 24 saat boyunca oturarak TV 8 izliyorsunuz. Böylece kafanızdaki her şey siliniyor ve yeni doğmuş bir bebeğin berrak zihniyle hayata bakıyorsunuz.
Gördüğünüz her şeyi hayatınızda ilk defa görüyor gibi tepki veriyor, yaşadığınız her anı daha önce hiç yaşamadığınızı bilerek kucaklıyor, sonuçlarını düşünmeden içinizden geleni yapıyorsunuz.