Ben ilkokuldayken HBB diye bir televizyon kanalı vardı. HBB’nin jeneriklerinde de bir şarkı çıkardı. HBB’deki birçok saçma sapan filmi ve programı o jenerikte çalan şarkıya denk gelmek için izlerdim. O dönem ne akıllı telefonlar ne de Shazam olduğu için şarkıyı öğrenebilmemin tek bir yolu vardı. O da şarkıyı Sivas Yeraltı Çarşısı’nda yer alan ve yabancı kasetler satan Erdal Kasetçilik’in sahibi Erdal’a söylemekti. Şarkıyı Erdal’a ayaklarımı yere vurarak ve el çırparak söyledim. Ve o gün şarkının We Will Rock You, grubun da Queen olduğunu öğrendim.
Ortaokulda televizyonda bir Ford reklamı görmüştüm. Reklamdaki şarkıyı bayağı beğendim. O zaman İngilizce bildiğim için şarkının sözlerini hemen anlamıştım. Şarkıda “Show Much (?) Go On” diyordu. Ve “Show Much (?) Go On” da Queen’e aitti.
Sonunda Queen’in Best of kasetini almaya karar verdim. Queen’in iki Best of’u vardı. We Will Rock You ilkinde, Show Much (?) Go On ise ikincisindeydi. Ben, Bohemian Rhapsody’nin de ilk albümde olmasından dolayı, ilkini almaya karar verdim. Ve albümde Bohemian Rhapsody bittiğinde, kasetin arka yüzünü çevirdiğimde We Will Rock You başlıyordu. Bu harika bir şeydi, çünkü Fen Lisesi etütlerinde kaseti “sarma kalemiyle” sarmama gerek kalmayacaktı.
Fen Lisesi günlerini özlüyorum. Özellikle yurttaki o sabahları. Fen Lisesi’nde herkesin sabah erken kalkıp ders çalıştığı saatlerde, ben de sabah erken kalkar ama; Sony WM-FX171 walkman’im ve NW-E807 kulaklığımla Queen dinlerdim.
Filme aklımdaki bu anılarla gittim. Yazının bundan sonraki kısmı filmle ilgili küçük sürprizler içerdiğinden filmi izledikten sonra okumanızı öneririm.
BOHEMIAN RHAPSODY
Filmi genel olarak beğendiğimi söyleyebilirim. Filmi kafamda çevirdiğimde ve Queen tarihini araştırdığımda çok fazla tutarsızlık bulsam da filmin yarattığı atmosfer benim için fazlasıyla yeterliydi. Birçok sahnede tüylerim diken diken oldu. Filmde beni en fazla rahatsız eden şey dışında filmi çok eleştirmeyeceğim. Çünkü dediğim gibi yarattığı atmosfer beni fazlasıyla içine aldı.
Filmdeki en kötü şey, filmin kötü adamı Paul’ün salt kötü olarak ele alınmasıydı. Adam bencil bir pislikti ve Freddie’yi aşağı çekiyordu. Ve sadece bu kadardı. Bu adamın hiç mi iyi yanı yoktu? Ya da kendimizi onun yerine koyduğumuzda en azından anlayacağımız hiç mi bir motivasyonu yoktu? Bu gibi sorular filmde cevapsız kalıyor maalesef.
Bu ve burada bahsetmediğim pek çok tutarsızlığa rağmen ben, filme 10 üzerinden 8 puan veriyorum. Çünkü ben, filmden istediğimi aldım. Hayatımda Queen konserine gitme şansım olmadı. İşte bu film bu eksikliği giderdi. Ve bu bana fazlasıyla yeter. Şimdi film üzerinden Queen’in nasıl bir grup olduğuna gelebilirim.
QUEEN: KENDİNİ KOMİK DURUMA DÜŞÜRENLER GRUBU
Filmde dikkatimi çeken bir sahne vardı. Grup bir noktada albümleri için kayıt yaptırmaları gerektiğini anlar ve minibüslerini satıp bir kayıt stüdyosunu kiralar. Burada kayıt sırasında enstrümanlar dışında da deneysel şeyler kullanırlar. Davula bozuk paralar atmak gibi. İşte bu kayıt sırasında içeri bir yapımcı girer ve grubun müziğini beğenir. Tam o sırada ise grup üyeleri teneke bir kovayı düşürmektedir. O teneke kovanın düştüğü sahne bana oldukça samimi ve aydınlatıcı geldi. Queen, daha ilk albüm kayıtları sırasında daha ilk anda bile komik duruma düşmeyi göze alarak denenmedik bir müzik peşindeydi.
Eğer kendinizi geliştirmek istiyorsanız, başkalarının sizin aptal ya da deli olduğunu düşünmelerine aldırmayacaksınız.
Epictetus
QUEEN: MÜZİĞİNİ SEVMESENİZ DE TAKDİR ETTİĞİNİZ BİR GRUP
Filmde Queen’in Live Aid için sahnede olduğu sırada Freddie’nin seyirciyle etkileşime girdiği ve ne kadar harika bir gırtlağa sahip olduğunu gördüğümüz bir an vardı. Hatırlarsınız “A-YO” sahnesi.
O sahnede Freddie’nin seyirciyle atışması sırasında, seyirciyle grup arasında duran bir güvenlik görevlisi dikkatimi çekti. Seyircilerden gözünü ayırmayan bu güvenlik görevlisi Freddie’nin o vokaline hayran olur ve o da arkasını dönüp Freddie’ye bakar ve mimikleriyle “helal olsun” anlamında bir işaret yapar. Sırf bu sahneyi tekrar izlemek için filme ikinci kez gitmeyi düşünüyorum. Bu sahnede sevdiğim şey o güvenlik görevlisine yüklediğim anlam. O adamı rock müzik dinlemeyen, o konseri sadece iş olarak gören bir adam olarak düşünün. O bile bu performansa hayran oluyor ve arkasını dönüp kendi hayranlığını gösteriyor.
QUEEN: KAOSU KUCAKLAYAN GRUP
Hatırlarsanız Freddie Mercury, grubu bırakarak bir süre solo çalışmaya ve 2 solo albüm çıkarmaya karar verir. Fakat bu solo albüm süreci onun istediği gibi gitmez ve sonunda gruptan özür dileyerek tekrar gruba dönmek istediğini söyler.
İşte o sırada söylediği bir söz var. Freddie, solo çalışması sırasında dünyanın en iyi müzisyenleriyle çalıştığını söylüyor. O insanların her şeyi tam da onun istediği gibi yaptıklarını da ekliyor. Ama çıkan iş bir türlü içine sinmiyor. Her şey istediği gibi olduğu halde sonuç istediği gibi olmuyor.
Aslında problem de bu zaten. Her şeyin Freddie’nin istediği gibi olması yani. Çünkü Freddie, Queen üyeleriyle müzik yaptığında her şey onun istediği gibi olmuyordu. Grup üyeleri, şarkının düzenlemesiyle ilgili itiraz ediyor; şarkı sözlerini değiştirmeye çalışıyor ve sürekli Freddie’yle tartışıyorlardı. Fakat -Freddie’nin de sonradan fark ettiği gibi- ortaya çıkan işi mükemmel yapan da işte bunlardı.
Buradan bize harika bir öğreti çıkıyor: Eğer her şey istediğimiz gibi olursa, çıkan sonucu biz de beğenmeyiz. Çünkü çıkan sonuç tam istediğimiz gibi olur. Yani tam da tahmin ettiğimiz gibi. Fakat süreç içerisinde bir miktar kaosa, tartışmaya yer verirsek çıkacakları tahmin bile edemeyiz. Çıkacaklar, daha önce kimsenin çıkaramadığı derecede işler olabilir. O yüzden kaosu kucaklayalım dostlarım. Hatta Jordan Peterson’ın 12 Rules for Life kitabında da dediği gibi “bir ayağınız kaosta, diğer ayağınız düzende olsun.”
teşekkürler.