Hikaye şöyle başlar:
Giovanni Arpino 1969’da Il Buio e Il Miele (Darkness and Honey) adında bir roman yazar. Romanı 1974 yılında Dino Risi, Profumo di Donna ismiyle sinemaya uyarlar. Film, Yabancı Dilde En İyi Film ve En İyi Uyarlama Senaryo dalında Oscar’a aday olur.
Hikaye bitmez. Şöyle devam eder:
Martin Brest 1992’de Profumo di Donna’yı, Scent of a Woman ismiyle yeniden çeker. Başrolü Al Pacino’ya verir. Filmde Al Pacino, en iyi performanslarından birini sergiler ve En İyi Erkek Oyuncu Oscar’ını kapar. Film aynı zamanda En İyi Uyarlama Senaryo dalında Oscar Adayı olur. Bu aslında ilginçtir, çünkü ilk film de yine En İyi Uyarlama Senaryo dalında Oscar’a aday olmuştu.
Filmde dikkatimi çeken birçok şey var. Örneğin tango sahnesinden önceki diyalog gibi. Frank, Donna’yı tango yapmaya davet eder. Donna ise “hata yapmaktan korktuğunu” söyleyerek çekingen davranır. Frank de “tangonun hayata benzemediğini bu yüzden hataya yer olmadığını” söyler ve devam eder, “hata yaparsan, ayakların dolanırsa dans etmeye devam edersin” der.
Charlie de Frank’i otel odasında intihardan vazgeçirmeye çalışırken ona aynı şeyi söyler: Ayakların dolanırsa, dans etmeye devam edersin.
If you’re tangled up, just tango on.
Scent of a Woman, Al Pacino’nun oyunculuğu açısından da ilginçtir. Çünkü filmde sinema tarihindeki en ilginç sahnelerden birine şahit oluruz. Emekli kör bir albay olan Frank’in hayatta, kadınlardan sonra en çok sevdiği şey Ferrari’lerdir. Frank, bir lise öğrencisi olan Charlie’nin komutlarıyla New York sokaklarında Ferrari kullanır. Aşırı hız yaptığı bir anda da polis durdurur. İşte bu sahnede Frank, polisle girdiği diyalogda sanki gözleri görüyormuş gibi davranır. Gözleri gören bir adamın kör rolünü oynadığı bir filmde, bu adamı kör değilmiş numarası yaparken izleriz.
Filmde dikkatimi çeken bir diğer nokta da Charlie’nin Frank’i intihardan vazgeçirdiği sahnede Frank, mırıldanarak söylediği şarkıdır:
Hiç kapıldın mı o hisse gitmek istersin hani, ama aynı zamanda kalmak gelir içinden.
Bu dizeler, William Keighley’in The Man Who Came To Dinner filmine bir referanstır aslında.
Did you ever have the feeling that you wanted to go but still you had the feeling that you wanted to stay?
Scent of a Woman, bir liderlik öğretisi sunması açısından da önemlidir.
Film, liderliğin prensiplerle örülü bir yolda, dürüstlükten ve cesaretten geçtiğini iddia eder.
Doğru olduğunu düşündüğümüz şeyi yapma cesareti göstereceğimiz anlar için yaşadığımızı düşünürsek, film; mahkeme sahnesinde bunu gerçekleştiren Charlie’ye övgüsünü sunar.
… İşler sarpa sarınca kimileri kaçar, kimileri kalır. Charlie ateşe atılıyor ve şu George babasının cebine saklanıyor.
… Bunlar gibi, bunlardan genç çocukların kollarının koptuğunu, bacaklarının parçalandığını gördüm. Ama dünyadaki en kötü görüntü kesilip atılmış bir ruhtur. Onun için protez olmaz. Siz bu çocuğun ruhunu idam ediyorsunuz.
… Charlie’nin bugün burada suskun kalması doğru mu yanlış mı bilmiyorum. Ama size şunu söyleyebilirim. Charlie geleceğini satın almak için kimseyi satmayacak. Buna dürüstlük denir dostlarım. Buna cesaret denir. Liderlerin hamuru da bunlarla yoğrulur.
… Hayatımda pek çok dönüm noktasında karar vermek zorunda kaldım. Doğru yolun hangisi olduğunu her zaman biliyordum. Ama hiçbir zaman o yolu seçmedim. Neden biliyor musunuz? Çünkü çok zorlu bir yoldu. Şimdi Charlie de bir dönüm noktasında. Bir yol seçti. Doğru yolu seçti. Prensiplerden oluşan bir yolu. Bu da karakter demektir. Onun bu yolda devam etmesine izin verin.
Kısa, net ve doğru bir yazı olmuş.