SENE OLMUŞ 2015 (BACK TO THE FUTURE YAZISI)

Hayatında en çok izlediğin film hangisi deseler, kesinlikle Back To The Future üçlemesi derim. (Açıkçası kimsenin böyle bir soru soracağını sanmıyorum ama yazıya farklı bir giriş yapmak için bu soruya ihtiyacım vardı. Beni anlayacağınızı düşünüyorum.)

Back to the Future’ın (bundan sonra kısaca BTTF diyeceğim) ilk filmini 1991 yılında Pazar Gecesi Sineması’nda izledim.

O günden itibaren televizyonda BTTF’nin yayınlanacağı her gün bir şekilde haberdar ediliyorum.

İlkokul arkadaşlarım filmi izlemeyi unutmayayım diye okuldan çıkarken bana hatırlatırdı; ortaokul arkadaşlarım filmin televizyonda yayınlanacağı akşam bizim evi ararlardı; lise arkadaşlarım filmin olacağı gece kısa mesaj atarlardı; üniversite ve üniversite sonrası arkadaşlarım ise Facebook’tan ya da Twitter’dan mesaj atarlardı. Eğer o gece televizyonda BTTF varsa diğer her şeyi erteler ve ekran başında olurdum.

BTTF’yi o kadar seviyordum ki her yayınlanışında kaçıncı defa izlediğimi not etmeye başladım. 1996 yılında, ilk bölümü tam 6 kez izlemiştim. Sonra ise kayıtları kaybettiğimden tutmayı bıraktım.

Filmi televizyonda beklemek bana işkence geliyordu ve filme olan ilgimi bir şekilde ölümsüzleştirmek istiyordum. Ben de filmin video kasetini bizde video oynatacak herhangi bir alet olmamasına ve ailede espri konusu olmama rağmen satın aldım.

DSC_0087

Film bilinenin aksine bir üçleme olarak düşünülmedi. Robert Zemeckis ve Bob Gale (Bob & Bob) senaryoyu tek bir film olarak kaleme aldı. Hatta devamını çekmeyi düşünmedikleri için ilk filmin sonunda Delorean’ı uçurarak Star Wars’a da bir gönderme yaptılar.

Filmin çıkış noktası, Bob Gale’in bir aile ziyaretinde kendi babasının lise yıllığını görmesi. Bob, babasının lisede sınıf başkanı olduğunu ilk defa bu yıllıkla öğrenir. “Acaba babam lisede nasıl biriydi, benimle arkadaş olur muydu” diye düşünür.

Robert Zemeckis’le birlikte “Eğer liseyi ebeveynlerimizle okusaydık nasıl olurdu” diye düşünmeye başlarlar. Bu beyin fırtınasının sonunda Time Machine ve A Christmas Carol’a atıfta bulunan Back to the Future’ın ilk taslağı ortaya çıkar.

Filmi ilk başta Colombia Pictures için düşünürler, fakat anlaşamazlar. Sonra Disney’in kapısını çalarlar. Disney ise filmdeki Marty ve annesi arasındaki uygunsuz ilişkiden rahatsız olur ve projeyi reddeder. İkili de bu projeyi askıya alır. O sırada Robert Zemeckis, Romancing the Stone filmiyle yapımcıların dikkatini çeker. Yapımcılar Robert Zemeckis’in kapısını çalarak ondan Back to the Future senaryosunu ister. O da kankası Steven Spielberg’e gider ve onun yapımcılığında projeye başlar.

İlk başta zaman makinesini bir buzdolabı olarak düşünseler de zaman makinesinin bir araba olmasında hemfikir olurlar. Filmin müzikleri için Robert Zemeckis önceki filminin de müziklerini yapan Alan Silvestri’nin kapısını çalar. Robert, Alan’a o inanılmaz soruyu sorar: “Çok fazla bütçemiz yok maalesef, senden öyle bir müzik bestelemeni istiyorum ki, film gişede çuvallasa bile müziğiyle anılsın.”

Robert Zemeckis’in Marty rolü için aklındaki tek isim Michael J. Fox’tur. Ancak Michael, o sıralar televizyon için Family Ties dizisini yaptığından iki projede de yer alması maalesef mümkün olmaz. Bob & Bob da ikinci tercihleri olan ve stüdyonun da desteklediği Eric Stoltz ile anlaşır. Stüdyo onlara “Eric’le filmi bitirin, eğer içinize sinmezse filmi başka bir aktörle tekrar çekersiniz” şeklinde bir açıklamada bulunur. Bob & Bob böyle bir şeyin olacağına hayatta inanmaz. 

Filmin çekimleri bitince Bob & Bob filme bir türlü ısınamaz. Filmi tekrar çekmeyi düşünürler ve bu tüm bütçeyi ikiye katlayacaktır. Michael J. Fox’u tekrar arayıp bir şekilde onu projeye dahil ederler. Film ikinci kez çekilir. Michael, bu çekim sürecinde maksimum 2 saat uyuduğundan bahseder.

İlk filmin gişedeki büyük başarısından sonra ikili hikayeyi bir üçleme yapmaya karar verir. Robert Zemeckis “Üçleme yapacağımızı bilseydim ilk filmin sonunda ne arabayı uçururdum ne de Jennifer’ı Marty ile geleceğe gönderirdim” der.

Üçlemenin ikinci ve üçüncü filminde, kadro neredeyse korunur, sadece Marty’nin babasını canlandıran Crispin Glover, belki de kariyerinin en büyük hatasını yaparak fazla ücret ister ve kadroda yer almaz. Kadroda yer almayan bir diğer kişi de Jennifer karakterini canlandıran Claudia Wells’tir. Annesine kanser teşhisi konmasının ardından sinemayı bırakır.

Film hakkında söylemek istediğim diğer bir şeyse, Marty’nin Johnny B. Good’u çaldığı sahnede şarkının asıl sahibine yani Chuck Berry’e yapılan göndermedir. Sahneyi tekrar izlediğinizde eminim ne demek istediğimi anlayacaksınız.

Bu arada -bu çok yeni- Thomas F. Wilson yani filmdeki Biff Tannen şu anki Michal J. Fox’lu BTTF’de yakın plan bir sahnede Eric Stoltz’un göründüğünü iddia etti.
İşte o sahne: İlk filmde geçen bu planda Biff yumruk yiyor, ama yumruğu atan Michael J. Fox değil; Eric Stoltz. (Hangi sahne derseniz filmin 1:05:47. saniyesi)

11221867_10153120834696592_7542363495014986047_o

BTTF, Zemeckis’in kaderden bahsettiği ilk film olması açısından da önemlidir. Zemeckis’in sonraları oldukça değişecek olan kader anlayışını serinin finalinin son cümlesinden öğreniyoruz. (Zemeckis’in kader takıntısını Kaderim Zemeckis yazımda bulabilirsiniz.)

Gelecekleriniz henüz yazılmadı. Kimseninki yazılmadı. Geleceği yazan sizlersiniz. O yüzden iyi bir şeyler yazın.

Back to the Future III

Bu yazıyı sene olmuş 2015 ve hala BTTF’yi büyük bir keyifle izleyenlere armağan etmek istiyorum.

NOT: Bu arada geçen akşam bir kabus gördüm. Daha önce Mission Impossible, Star Trek serilerinin ruhunu öldüren ve şimdi de aynı şeyi Star Wars için yapacak olan “Seri Katili J.J. Abrams” BTTF’yi yeniden uyarlıyordu. Neyseki, o evrende değiliz.

2 Yorum
  • Atari
    Yanıtla

    Çok güzel yazı olmuş film hakkında bilmediğim şeyler varmış öğrenince sevgim daha da arttı.

Yorum Yap

Yazmaya başlayın ve sonrasında enter'ı tuşlayın.