Rüyamda The Catcher in the Rye okuyordum (evet, rüyamda bile The Catcher in the Rye okuyorum ben). Yanıma bir kız yaklaştı ve en sevdiği kitabın The Catcher in the Rye olduğunu söyledi. Sonra da kaçınılmaz olan oldu ve aramızda inanılmaz keyifli bir muhabbet başladı.
Bir anda kendimi o kızla kol kola yürürken buldum. (Neden el ele değil de kol kola diye lütfen sormayın, ben de hala anlayabilmiş değilim.) Kızla yürürken bize, sonsuz beyaz bir ortam eşlik ediyordu. Neden sonsuz beyaz bilmiyorum. Belki de o an oraya o kadar aittim ki, oraya ait olmayan diğer her şey; o anı ve o yeri terk etmek zorunda kalmıştı.
Her şey fevkalade gidiyordu. Ta ki benim konuyu Star Wars’a getirmeme kadar.
KIZ: Yaa, her şey ne güzel gidiyordu. Neden Star Wars konusunu açtın ki?
Bir anda durduk. Yürüdüğümüz sonsuz beyaz ortam karanlığa dönüştü. Fonda çalan Ravel’in Bolero’su kesildi. Fonda Bolero’nun çaldığını ben de kesilince fark ettim.
BEN: Ne biliyim, her şey o kadar güzel gidiyordu ki, şansımı deneyim dedim.
Ve rüya o an bitti. Belki Star Wars’a hiç girmeseydim, hala rüyadaydım ve o kızla kol kola yürüyorduk.
Bu rüya bana iki şeyi öğretti. Birincisi, ilk buluşmada Star Wars’tan bahsetmemem gerektiği. (Bu arada hiçbir ilk buluşmada Star Wars’tan bahsetmedim. Bir kez olsun bile. Aklıma gelse bahsederdim, orası ayrı…) İkincisiyse, Star Wars’u ilk buluşmada konuyu oraya getirecek kadar seviyor olmamdı.
İşte bu nedenle Bilim-Kurgu Sinemasında İnsanın Anlam Arayışı adlı yazı dizime (oldum olası bir yazı dizisi yazmak istemişimdir) Star Wars’la devam ediyorum.
YAZMASI GÜÇ
Star Wars hakkında yazı yazmak inanılmaz güç. Çünkü George Lucas’ın beslenmediği kaynak neredeyse yok gibi.
Hikaye örgüsü Joseph Campbell’ın Hero’s Journey’inden, mekanlar ve karakterler dini referanslardan (Tatooine’in Kudüs’e olan benzerliği, Anakin’in babasız doğması), Jedi şovalyeleri Zen Samuraylarından, politik hikayeler Roma tarihinden (Palpatine’in tüm gücü kendinde toplaması gibi) gezegen isimleri Lucas’ın espri anlayışından (Stewjon gezegen sisteminin Jon Stewart’tan gelmesi gibi) ve The Force ise Tao’dan (işte ben sadece buna odaklanacağım)…
TANIMI GÜÇ
Star Wars’u izlerken George Lucas’ın doğuya ve öğretilerine ne kadar hakim olduğu fark ediliyor. Özellikle Taoizm, Star Wars felsefesinin merkezinde yer alıyor.
Bu açıdan Lucas’ı takdir etmek gerekir. Son derece derin bir felsefenin merkezde olduğu bir filmi, ortalama bir izleyicinin eğleneceği bir hale getirmiş.
ZAMANSIZLIK (Bu bölüme içinde “güç” geçen bir başlık bulamadım)
Star Wars’ta tüm filmler, aynı cümleyle başlar: Çok uzun zaman önce, çok uzak bir galakside…
Lucas, filmin herhangi bir zamana ait olmaması için elinden geleni yapmış. Bir noktada ileri olan bir toplum başka bir noktada ise oldukça geride. Örneğin teknoloji konusunda oldukça ileri boyutta olan bir medeniyetin kıyafetlerine baktığımızda orta çağ döneminin hakim olduğunu görüyoruz.
BİR MANTRA OLARAK STAR WARS
Zen Budizm’de şöyle bir mantra vardır: “Om mani padme hum.” Anlamı “Hazine, Lotus çiçeğinin içinde.”dir. Burada geçen “Padme” sözcüğü “lotus çiçeği” anlamına gelir. Padme, Star Wars’ta serinin kahramanı Luke’un annesinin ismidir. Lotus çiçeğinin içindeki hazine Padme’nin oğlu Luke’tur. Star Wars serisi bir tür mantra’dır.
KUTSAL REFERANSLAR
Meryem, İsa’yı doğuracağı vakit bir kuru hurma ağacının altına gitmişti (Kur’an; Meryem Suresi: 23.-26. ayet). Buda’nın satori’si yani ilk aydınlanması yine bir ağacın altında gerçekleşmişti. Star Wars serisinde Luke da Usta Yoda’yı ormanlarla kaplı bir gezegen olan Dagobah’ta bir ağacın altında buldu.
LUCAS’IN GÜCÜ: TAO
George Lucas, Stars Wars evrenini yaratırken Tao’dan beslendiği aşikar. Tao yani “yol” gücün ta kendisi. Bu yazıyı yazarken bilinen en eski Taoizm metinleri olan Lao Tzu’nun (Laozi) Tao Te Ching kitabından ve Chuang Tzu’nun (Zhuangzi) Kitabı’ndan yararlandım.
Star Wars Bölüm III’te Yoda, Anakin’e şöyle der:
Ölüm yaşamın doğal bir parçasıdır. Sevinç duy çevrende Güç’e dönüşenler için.
Tao Te Ching’deki 32. bölüm ise şöyledir:
Nehirler ve dereler okyanustan doğar;
Tüm yaratılış Tao’dan doğar.
Nasıl ki tüm sular okyanus olmak için
Geriye akarsa
Tüm yaratılış da Tao olmak üzere
Geriye döner.
Star Wars Bölüm V’te Yoda Güç’ün her yerde olduğundan bahseder:
Ne kadar da güçlüdür o. Hayat doğurur onu, büyütür. Enerjisi bizi çevreler. Etrafımızı kaplar. Işıl ışılız biz. Sadece et ve kemik değiliz.
Etrafındaki Güç’ü hissetmelisin. Seninle benim aramdaki, ağaçtaki, taştaki, her yerdeki… Gemiyle, toprak arasındaki.
Tao Te Ching’deki 33 ve 54. bölümler Tao’nun her yerde olduğu üzerinedir.
33. bölüm:
Tao her yana akar,
Hem soldaki hem de sağdaki her şeyi doldurur.
Her şey varlığını ona borçludur.
O da hiçbirini inkar etmez.
Tao ebedidir.
Birini diğerine tercih etmez.
Her şeyi tamamına erdirir,
Ama hiçbiri bunun farkında olmaz.
54. bölüm:
Tao her yerdedir,
O her şeye dönüşmüştür.
Tao Te Ching 65. bölümde ise Güç ve Erdem arasındaki ilişkiyi görürüz. (Te = Erdem)
Tao ile Te’nin nasıl işlediğini bilen kişi
Evrenin işleyişini de biliyor demektir.
Tao, Te’yi kendi varlığından ortaya çıkarır.
Te her yana doğru yayılıp genişleyerek
Bu alemin her köşesine nüfuz eder.
Ve tüm yaratılışın ihtişamını meydana getirir.
Evrene yol gösteren hareket budur.
Her şeyi ilk yuvalarına doğru yönlendiren itkisel güç budur.
Star Wars Bölüm I’de ise Qui-Gon Jinn, Anakin’e midichlorian’lardan bahseder:
Midichlorian’lar olmadan hayat var olmaz ve Güç’ün anlamını asla bilemeyiz.
Onlar devamlı bizimle konuşurlar ve Güç’ün dileğini söylerler. Zihnini sakinleştirmeyi öğrendiğinde, onların seninle konuştuklarını duyacaksın.
Tao Te Ching 37 ve 51. bölümlerde midichloarin’ları görürüz.
37. bölüm:
Tao bir eylemde bulunmaz,
Ama her türlü eylemin kökünde o vardır.
Tao hareket etmez,
Ama tüm yaratılışın kaynağında o vardır.
51. bölüm:
Tao
Her şeye yaşam verir.
İYİ VE KÖTÜNÜN SAVAŞI
Batı toplumlarının (ki biz de buna dahiliz çünkü mitlerimizin kökeni eski Yunan’a dayanır) merkezinde ikilik yani dualite yer alır. İyi-kötü, doğru-yanlış birbirinden bağımsız iki ayrı kavram olarak düşünülür. Oysa Doğu’da birlik vardır. (Bu açıdan Tasavvuf ve Sufizm’i Doğu’ya açılan kapımız olarak düşünebiliriz)
Hsin Hsin Ming tarafından yazılan en eski Zen şiiri şöyledir:
Apaçık gerçeğe ulaşmak mıdır istediğin?
Bırak artık öyleyse bu doğru-yanlış kaygılarını
Aslında doğru-yanlış çelişkisi
İnsan zihninin bir hastalığından başka bir şey değildir.
Mevlana da şöyle der:
Doğru ve yanlışın ötesinde bir yer var. Seninle orada buluşalım.
Star Wars’a baktığımızda ise merkezinde iyi ve kötünün savaşı olduğunu görürüz. Aydınlık ve Karanlık Taraf birbirinden keskin çizgilerle ayrılır. İşte Star Wars da bu noktada Tao’dan ayrılır. İronik bir şekilde Aydınlık ve Karanlık Taraf’ın aslında bir olduğunu Palpatine dile getirir.
Star Wars Bölüm III’te Palpatine, Anakin’e şöyle der:
Sith ve Jedi hemen hemen her şekilde birbirine benzer. Daha fazla güç tutkuları da dahil olmak üzere.
Lucas’ın hedef kitlesi öncelikle batılılar olduğu için, Lucas onlara alışık olmadıkları bir şeyi anlatmayı denememiş. Onun yerine hikayesinin merkezine onların alışık oldukları bir kavramı yani iyi ve kötünün savaşını koymuş.
GÜCÜN REHBERLİĞİNDE İKİLİĞİ YOK ETMEK (BİR OLMAK)
Karanlık ve Aydınlık Taraf’ın savaşıyla makro düzeyde bir “ikilik” gördüğümüz Star Wars’ta mikro düzeyde bir “birlik” görürüz. Akıllıca değil mi?
Tabii ki Tao ve diğer tüm doğu felsefelerinde yer alan “birlik” düşüncesi Star Wars’ta atlanamazdı. Batılılara iyi ve kötünün savaşıyla istediğini veren Lucas, Tao’nun özünden kopmayarak bu ikiliği nasıl yok edilebileceğini incelikle anlatır.
Star Wars Bölüm V’te Luke ve Yoda arasında geçen aşağıdaki diyalogda, Yoda ikiliği sorularımızla bizim yarattığımızdan bahseder:
Luke: İyiyle kötüyü nasıl ayırt edeceğim?
Yoda: Edersin. Huzur içinde sakinleştiğinde eylemsiz kaldığında. Sorulardan arındır zihnini.
Star Wars Bölüm I’de Qui-Gon, pod yarışından önce Anakin’e şöyle der:
Hisset, düşünme. İçgüdülerini kullan.
Star Wars Bölüm IV’te Luke, Millennium Falcon’da ışın kılıcıyla antrenman yapmaktadır. Kendisine ateş eden topu engellemeye çalışırken her seferinde yaralanır.
O sırada Obi-Wan şöyle der:
Bu sefer bilincini serbest bırak, içgüdülerinle hareket et.
Bu sözlerinden sonra Obi-Wan, Luke’un kafasına bir kask geçirir ve ondan görmeden dövüşmesini ister.
Luke: Böyle hiçbir şey göremiyorum. Nasıl dövüşebilirim ki?
Obi-Wan: Gözlerin seni yanıltabilir. Onlara güvenme. Duyularını serbest bırak.
Obi-Wan’ın Luke’un kafasına kask geçirip onun görmeden dövüşmesini istemesinin sebebi aslında ikilik düşüncesini yani dualiteyi yok etmek istemesidir.
Obi-Wan, özneyle-nesne ya da yapanla-yapılan ikiliğini yıkmak için özneyi yani göreni ortadan kaldırıyor. Ortada bir gören olmadığında da öznenin nesneyle bütünleşmesinden başka bir çaresi kalmıyor. Luke, o topu görmediği için onu hissetmek zorunda kalıyor ve bu da onu o topla “bir” yapıyor.
Chuang Tzu’nun Tao’nun Doğası kitabında Kasap Ting’in hikayesine yer verilir.
Kasap Ting, hükümdar Wen Hui için bir öküzü kesmektedir. Elinin her hareketi, omuzlarının her silkilmesi, dizinin her bir bükülmesi, kopan etin her bir sesi ve bıçağın kayması mükemmel bir uyum içindedir.
Bu uyum karşısında efendi Wen Hui hayranlığını gizleyemez ve şöyle der:
Olağanüstü. Yöntemin kusursuz.
Kasap Ting, bıçağını bırakıp şöyle der:
Benim izlediğim şey tüm yöntemlerin de ötesinde olan Tao’dur.
Öküz kesmeye başladığım ilk zamanlarda, öküzü bir bütün olarak görüyordum.
Üç yıl sonra, artık o öküzü bir bütün olarak görmemeye başladım.
Ayrımlarını fark ettim.
Şimdiyse gözlerimle bakmıyorum.
Tüm benliğimle kavrıyorum.
Duyularımı bir kenara bırakıyor,
Doğanın rehberliğinde, bir planı olmadan çalışan ruhumu takip ediyorum.
Obi-Wan ve Kasap Ting aslında aynı şeyi söyler.
Obi-Wan: Gözlerin seni yanıltabilir. Onlara güvenme. Duyularını serbest bırak.
Kasap Ting: Şimdiyse gözlerimle bakmıyorum. Tüm benliğimle kavrıyorum. Duyularımı bir kenara bırakıyor. Doğanın rehberliğinde, bir planı olmadan çalışan ruhumu takip ediyorum.
Luke kendisine ateş eden topu görmeden çok daha iyi bir şekilde dövüşür. Bunun üzerine Obi-Wan şöyle der:
Daha geniş bir dünyaya ilk adımını attın.
Tao Te Ching’in 69. bölümünde şöyle bir ifade geçer:
İşte bu sebeple
İleriye doğru hareket et ama ayaklarını kullanma.
Tut ama kollarını kullanma.
Kes ama kılıcını kullanma.
Dövüş ama kendi gücünü kullanma.
İşte Luke, duyularını serbest bırakarak yani görmek için gözlerini kullanmayarak özneyle nesnenin ayrı olmadığı, yapanla yapılanın bir olduğu dünyaya ilk adımını adar. Bu dünyada dualiteye yer yoktur. Çünkü her şey “bir”dir.
Tao Te Ching’in 1. bölümünde bu ikilikten bahsedilir:
Tao ve harici alem farklıymış gibi görünseler de,
Gerçekte bir ve aynıdırlar;
Tek fark bizim onları nasıl tanımladığımızdadır.
Bu birlik o denli derin, o denli gizemlidir;
O denli derin, o denli yücedir!
O gerçeğin ötesinde hakikat,
Bütün bilinmezlere uzanan yol
Ve her şeyin özüne açılan kapıdır.
Obi-Wan’ın Luke’a bahsettiği “daha geniş dünya” aslında “her şeyin özüne açılan kapıdır”.
Star Wars Bölüm IV’te Luke uzay aracıyla Ölüm Yıldızı’nın içine girmektedir. O sırada Obi-Wan’ın ruhani kişiliğinin sesini duyar.
Obi-Wan: Luke, hislerine güven. Güç’ü kullan Luke. Bırak Güç aksın.
Bunu duyan Luke komuta üssünden gelen tüm uyarılara rağmen hedefleme bilgisayarını kapatır ve kendisini Güç’ün rehberliğine bırakır.
Kasap Ting’i hatırlayalım:
Duyularımı bir kenara bırakıyor, doğanın rehberliğinde, bir planı olmadan çalışan ruhumu takip ediyorum.
SONSUZ ŞİMDİNİN GÜCÜ
Geçmiş ve geleceği de aynen doğru-yanlış ve iyi-kötü gibi bir ikilik olarak düşünebiliriz. İkiliği yok edip birliği hakim kılmak için yapılması gerekenleri Qui-Gon anlatsın.
Star Wars Bölüm I’de Obi-Wan ile Qui-Gon arasında şöyle bir diyalog geçer:
Qui-Gon: Endişelerini merkezine koyma Obi-Wan. Tüm dikkatini ait oldukları yere, bu ana ve buraya ver.
Kenobi: Ama Usta Yoda geleceğin farkında olmam gerektiğini söyledi.
Qui-Gon: Ama karşılığında şu anı vererek değil. Yaşayan gücün farkında ol, genç Padawan.
Tao Te Ching’in 9. bölümünde şimdi burada olmaktan bahsedilir:
Önündeki işle meşgul ol,
Yaptığın işlerde benliğini bir kenara it.
Evrenle buluşmanın yolu işte budur;
Tao’ya ulaşmanın yolu budur.
Tao Te Ching’in 14. bölümünde ebedi Tao’nun sırrı verilir:
Bütün başlangıçların ötesinde olan O’nu bilirsen
Burada ve şimdi olan her şeyi bilirsin.
Şu andaki her şeyi bilirsen
Ebedi Tao’yu bilirsin.
Star Wars Bölüm I’de Qui-Gon, pod yarışından önce Anakin’e şöyle der:
Unutma, bu ana konsantre ol.
Qui-Gon’un midichlorian’larla ilgili söylediklerini hatırlayalım:
Onlar devamlı bizimle konuşurlar ve Güç’ün dileğini söylerler. Zihnini sakinleştirmeyi öğrendiğinde, onların seninle konuştuklarını duyacaksın.
Tao Te Ching’in 21. bölümünde ise bize gücün dileğini fısıldayan midichlorian’ları işitmenin sırrından bahsedilir:
Bütün bunları biliyor hale nasıl geldim?
O ismin ta kendisi anlattı bana;
O isim ki
Tam burada
Ve
Tam şimdi
İşitilmektedir.
BENSİZLİĞİN GÜCÜ
Star Wars’taki cumhuriyetin koruyucu şövalyeleri Jedi’ların “bensiz” yani “selfless” olduklarından bahsedilir.
Anakin Star Wars Bölüm III’te Palpatine’le konuşurken şöyle der:
Jedi’lar bensizdir. Sadece başkalarını düşünürler.
Tao Te Ching 17. bölümde bensizlik şöyle anlatılır:
Kendi varlığını hiçbir şekilde işin içine katmadan,
Sadece Tao’yu bilmek
Erişebilecek en üst noktadır.
…
Esas yönetici çok az konuşur,
Ama sözlerine paha biçilemez.
Kendisi için hiçbir menfaat beklemeden çalışır
Ve ardından hiçbir iz bırakmaz
Her şey olup bittikten sonra insanlar,
“Her şey kendiliğinden oldu” der.
ODAĞIN GÜCÜ
Star Wars Bölüm I’de Qui-Gon, Anakin’e şöyle der:
Unutma Anakin, odağın gerçekliğini belirler.
Burada Qui-Gon “odağın gerçekliğini belirler” diyerek bakış açısının kişinin dünyasını yaratmadaki etkisinden bahseder.
Mevlana şöyle der:
Can konağını aramadaysan, cansın;
Bir lokma ekmek arıyorsan ekmeksin,
Bir damla su arıyorsan susun,
Zulmün peşindeysen zalimsin,
Aşkı arıyorsan aşıksın,
Gönlün neye kapılmışsa O’sun sen.
Şu nükteyi biliyorsan, işi biliyorsun demektir:
Neyi arıyorsan O’sun sen.
ZİHNİ BOŞALTMANIN GÜCÜ
Star Wars Bölüm V’te Luke, Yoda’yla konuşurken kendisini bir şeyin çağırdığını fark eder. Ve oraya doğru hareket eder.
Luke: Ne var orada?
Yoda: Yanında götürdüğün her şey.
Yoda, burada “yanında götürdüğün her şey” diyerek aslında Luke’un zihnindekileri kasteder. Luke, gittiği her yere aklında ne varsa onları da götürür. Geçmişin kaygılarını, geleceğe dair beklentilerini, o an yaptığı bir şeyin olası sonuçlarını, kaybetme ihtimalini, kazandığında yaşayacağı şöhreti…
Star Wars Bölüm V’te Yoda şöyle der:
Şimdiye kadar öğrendiklerin unutulmalı.
Yoda, “şimdiye kadar öğrendiklerin unutulmalı” diyerek çözümün zihnin boşaltılmasında olduğunu söyler.
Zhuangzi’de Yan Hui ve Konfüçyus arasında şöyle bir diyalog geçer:
Yan Hui: Geliştim.
Konfüçyus: Ne demek istiyorsun bununla?
Yan Hui: Oturup her şeyi unuttum.
Konfüçyus: Oturup her şeyi unutmakla neyi kastediyorsun?
Yan Hui: Dört uzvumun ve vücudumun kaybolmasına izin veriyorum, algımı ve düşüncelerimi fiziksel vücudumdan bir kenara atıyorum, bilgiden kurtuluyorum ve Yol ile uyum içinde oluyorum. Oturup her şeyi unutmakla bunu demek istiyorum.
Konfüçyus: Yol ile uyum içinde biri olarak artık tercihlerle işin kalmaz; dönüşmüş birisi olarak katılıkla işin olmaz. Yani gerçekten de olağanüstü birisin. Senin hizmetkarın olmak istemek dışında elimden bir şey gelmez.
Zhuangzi’de geçen ağaç oymacılığı yapan Qing’in hikayesindeki zihin orucu tam da Yoda’nın anlattığı şeydir:
Hükümdar, Qing’in yaptığı çan standından çok etkilenir.
Hükümdar: Hangi teknik sayesinde bu güzellikteki ağaçtan oyulmuş standları yapabiliyorsun?
Qing: Ben sadece basit bir zanaatkarım. Hangi teknikten söz edebilirim ki? Bir çan standı yapmaya hazır olduğumda benim için en önemli şey enerjimi tüketmemek oluyor. Bu yüzden zihnimi sakinleştirmek için zihin orucu tutuyorum.
Üç gün oruç tuttuktan sonra, zafer ya da övgüler, ünvan ya da para atık zihnimde bir sorun teşkil etmiyor.
Beş gün sonra, suçlama ya da alkış, yetenek ya da sakarlık düşünceleri de zihnimi terk etmiş oluyor.
Ve en sonunda yedi gün oruç tuttuktan sonra, o kadar sakin oluyorum ki bir vücudum ve dört uzvum olduğunu unutuyorum.
Yoda “Şimdiye kadar öğrendiklerin unutulmalı” diyor. Kastettiği ise aklı ve onun oluşturduğu her şeyi aradan çıkarmak.
AŞKIN GÜCÜ
Star Wars’ta üçleme başına bir aşk düşüyor. İmparatorluk üçlemesinde Han Solo ve Leia arasındaki aşka; cumhuriyet üçlemesinde de Anakin ve Padme arasındaki aşka şahit oluyoruz.
Han Solo ve Leia arasındaki aşk o kadar klişe ki, tüm filmin atmosferine zarar veriyor. Anakin ve Padme arasındaki aşk ise tutkunun merkezde olması dışında bir şey söylemiyor. Ama Anakin sayesinde bir Jedi’ın bir prensese nasıl yürüdüğünü öğreniyoruz. Padme’nin Anakin ile birlikte Naboo’daki sahnelerini hatırlayalım.
Benim burada esas dikkatimi çeken şeyse Anakin’in Star Wars Bölüm II’de ettiği bir laftır.
Anakin ile Padme arasında Star Wars Bölüm II’de şöyle bir diyalog geçer:
Padme: Sevmeye izniniz var mı? Jedi’lar için sevmenin yasak olduğunu zannediyordum.
Anakin: Bağlanma yasak. Tutku yasak. Birlikte yanmak* ki ben bunu koşulsuz aşk olarak tanımlıyorum, o da Jedi’ların hayatında olmazsa olmazdır. Yani sevmeye cesaretlendiriliyoruz diyebilirsin.
Bu kısım tamamen yoruma açık. Yukarıda *birlikte yanmak olarak çevirdiğim kısımda Anakin “compassion” sözcüğünü kullanıyor. Kelime Türkçe’ye “merhamet” ya da “şefkat” olarak çevriliyor. İngilizce’de ise “başkasının acısını hissedip, o acıyı azaltmaya yönelik bir çabada bulunma” olarak kullanılıyor. Kelimenin Latince kökü ise “com” ve “pati”den yani “birlikte” ve “acı çekmek” sözcüklerinden geliyor.
Tam da bu noktada Mevlana’nın 3 Kelebek şiirini hatırlayalım:
Hepimiz mum ateşi önündeki üç kelebek gibiyiz
Aşıklar cihanında bir efsaneyiz her birimiz
İlki ateşe yaklaşmış ve demiş:
Ben aşkı biliyorum, aşkı anlıyorum
İkincisi kanadının ucunu hafifçe ateşe dokundurmuş ve demiş ki:
Aşkın ateşiyle yandım
Üçüncüsü kendini ateşin ta ortasına atmış ve şöyle demiş
Evet, evet, budur işte gerçek aşk budur!