Yalnızlık, En Büyük Yanlışlık

Birkaç yıl önce, vapurla Kadıköy’den Karaköy’e gidiyordum. Karşıma, orta yaşlı bir grup balıkçı oturdu. İçlerinden birisi, “Balık falan çok önemli değil de yolda yaptığımız bu sohbet var ya, ben bunlar için geliyorum.” dedi.
Bu sözü duyduktan sonra, o balıkçının daha uzun yaşayacağını düşünmeye başladım. Böyle düşünmemin nedeni ise o balıkçının sohbete verdiği değerdi. Yani, sosyal ilişkiye verdiği önemdi aslında. O balıkçının yalnız olmadığını, çevresiyle ilişkisinin kuvvetli olduğunu hatta onun mutlu ve uzun bir hayatı olacağını düşünüyorum. Neden mi? Çünkü uzun ve mutlu hayatı tek başına tanımlayacak bir şey varsa o da kuvvetli sosyal ilişkilerdir. Kuvvetli sosyal ilişkiler konusuna dalmadan önce, gelin “yalnızlık” ve “ilişki” kavramlarını inceleyelim.

cuba-10276
Steve McCurry - Fishermen at the Sunset, Cuba

YALNIZLIK NEDİR?

Amerika’da Baş Doktor yani Surgeon General rütbesine sahip Doktor Vivek Murthy, Together kitabında yalnızlığı şöyle tanımlıyor:

Yalnızlık, ihtiyacınız olan sosyal bağın eksikliğini hissettiğiniz durumdur.
Etrafınız insanlarla çevrili olsa bile; onlardan ayrı, terk edilmiş ya da ait olduğunuzu düşündüğünüz insanlardan koparılmış gibi hissetmektir. Yalnızken eksik olduğunu hissettiğiniz şeyse yakınlık, güven duygusu ve gerçek dostların, eşin ve toplumun sevgisidir.

Bu konuda yapılan araştırmalar  yalnızlığın üç boyutu olduğunu söylüyor:

Duygusal Yalnızlık:
Duygusal yalnızlık, yakın ve samimi bir partnerin özlemini duymak diyebiliriz. Karşılıklı güçlü bir bağınızın olacağı, sevgi ve güven duygusunu paylaşacağınız bir partnerin özlemi bu. Kısaca hayatınızda, hayatı paylaşacak kimsenin olmaması.

Sosyal Yalnızlık:
Sosyal yalnızlık ise çevrenizde kaliteli bir dostluğun ya da size eşlik edecek sosyal arkadaşlığın olmamasıdır. Birlikte iş çıkışı vakit geçireceğiniz, kahve içeceğiniz, maça gideceğiniz bir arkadaşınızın ya da arkadaş grubunuzun eksikliği şeklinde özetleyebiliriz. Burada çevrenizin ne kadar geniş olduğunun ya da ne kadar arkadaşınız olduğunun bir önemi yok. Önemli olan, onlarla kaliteli bir ilişkinizin olması. Kaliteyi belirleyen ise o insanla ya da insanlarla bir araya geldiğinizde aldığınız keyiftir.

Kolektif Yalnızlık:
Kolektif yalnızlık da sizinle aynı amacı ve ortak ilgi alanını paylaşan bir topluluğun eksikliğini çekmektir. Bu topluluk örneğin, birlikte sizden daha büyük bir amaç için çalışacağınız insanlar olabilir. Bir dava ya da bir sosyal sorumluluk projesi için bir araya geldiğiniz insanlar gibi. Ya da tamamen ortak ilgi alanına sahip insanlar da olabilir. Bir kitabı tartışmak için kurulan bir kitap kulübü gibi. Kısaca, yalnızlığın bu boyutunda, sizi heyecanlandıran bir şey için sizinle o hissi paylaşacak insanların eksikliğini çekiyorsunuz.

Yalnızlığın bu üç boyutundan herhangi birinin eksikliği bizi yalnız yapıyor. Örneğin harika bir eşiniz olabilir. Onunla her şeyi paylaşıyor ve mutlu birliktelik yaşıyor olabilirsiniz. Ama çevrenizde, hayatınızı daha sosyal yapacak ya da daha kolektif hareket edeceğiniz insanlar yoksa, aslında yalnızsınız.

İLİŞKİ NEDİR?

İlişkiyi ise yukarıda bahsettiğim yalnızlık boyutları gibi tanımlayabiliriz. Duygusal ilişki, samimi ve yakın bir partnerle olan ilişkimiz; sosyal ilişki, birlikte vakit geçirmekten hoşlandığımız arkadaşlarımızla olan ilişkimiz ve kolektif ilişki de aynı amaç için bir araya geldiğimiz insanlarla olan ilişkimiz.
Yani, hayatımızda birisi var ve onunla karşılıklı güven ve sevgi üzerine kurulu duygusal bir ilişki yaşıyoruz. Aynı zamanda, birlikte vakit geçirmekten hoşlandığımız, çeşitli etkinliklere onsuz gitmeyeceğimiz yakın arkadaşlarımız da var. Ve bizimle aynı amacı taşıyan, o amacı gerçekleştirmek için düzenli bir araya geldiğimiz insanlar da var.

Peki, bu ilişkiler hayatımıza ne gibi fayda sağlıyor? Öncelikle şunu söylemeliyim ki hayatımızın kalitesi, hatta ömrümüz bile bu ilişkilere bağlı.

KALİTELİ İLİŞKİLERİN FAYDALARI

Daha Mutlu ve Daha Başarılı:
İlişkiler üzerine yapılan araştırmalar içerisinde en dikkat çekeni, Harvard öğrencileriyle yapılan bir araştırma. Bu araştırma ile 268 erkek, 1930’larda üniversiteye girdikleri andan günümüze kadar takip ediliyor. Aralarından en mutlu ve başarılı kişilerle, en mutsuz ve başarısız kişiler inceleniyor.
2009 yılında bu araştırmayı 40 yıldır yöneten George ValliantTriumphs of Experience: The Men of the Harvard Grant Study kitabında tüm bulguları tek kelimeyle özetliyor:

Sevgi, nokta! 70 yıllık veri, diğer insanlarla ilişkilerimizin önemli olduğunu hatta diğer her şeyden daha önemli olduğunu ortaya koymuştur.

Bu araştırmayı günümüzde devam ettiren Robert Waldinger ise TED konuşmasında 3 önemli sonuca dikkat çekiyor:

İlki; ailesiyle, arkadaşlarıyla ve çevresiyle ilişkisi iyi olanlar daha mutlu, daha sağlıklı ve daha iyi yaşıyor. Yalnız olanlar, kendini diğer insanlardan soyutlayanlar daha mutsuz oluyor, daha az yaşıyor ve daha sağlıksızlar. Beyin fonksiyonları da daha önce bozuluyor.
İkinci sonuç ise şu anki ilişkimizin sonraki dönemlere olan etkisiyle ilgili.
Araştırma gösteriyor ki 50 yaşındaki birisi, ilişkisinden ne kadar mutluysa 80 yaşında da o kadar sağlıklı oluyor. İyi ve yakın ilişkiler yaşlanmaktan koruyor.
Üçüncü sonuç ise iyi ilişkilerin beyni de koruduğuyla ilgili. Bağlılığı kuvvetli ve iyi ilişki sürdüren çiftlerin hafızası da daha iyi oluyor. İlişkilerinden memnun olmayan, birbirine katlanamayan çiftler ise daha erkan yaşta hafıza kaybı yaşamaya başlıyor.

Daha Uzun Ömürlü:
Başka bir araştırma ise yalnızlığın ömrümüzü kısaltması açısından önemini gösteriyor: Araştırma gösteriyor ki sosyal bağın eksikliği ömrü, günde 15 sigara içmek kadar kısaltıyor. Yani zayıf sosyal ilişkiler, ömrü kısaltma açısından obezite, aşırı alkol tüketimi ve egzersiz yapmamaktan daha tehlikeli.

NEDEN BÖYLE?

Evrimsel Açıdan
“Peki, ilişkiler neden bu kadar önemli hayatımızda?” diye düşünüyor olabilirsiniz. Evrimsel açıdan baktığımızda, bugünlere gelmemizi sosyal ilişkilerimize bağlı olduğunu düşünebiliriz. Sosyal ilişkiler sayesinde yardım almayı, yardım etmeyi, birlikte çalışmayı, birlikte üretmeyi öğrendik. Bu sayede, daha sosyal gruplar daha fazla seçilerek hayatta kaldılar. Kısaca bugün burada olmamızı, sosyal ilişkilerimize borçluyuz.

Biyolojik Açıdan
Peki, ilişkiler sırasında vücudumuz nasıl tepki veriyor? Hangi hormonlar aktif hale geliyor? Beynin hangi bölümleri çalışıyor?
Endorfin hormonu, acı algısını azaltan, öfori ve zevk hissi veren bir hormon. Herhangi bir acı hissettiğimizde veya egzersiz yaptığımızda endorfin salgılanıyor. Endorfin aynı zamanda fiziksel bir dokunuşta veya başkalarıyla senkron bir şekilde hareket ettiğimizde de salgılanıyor. O yüzden başkalarıyla bir şeyler yapmak, bir grubun parçası olmak bize iyi hissettiriyor (Together, Vibek Murthy).
Vücudumuzda salgılanan başka bir kimyasal olan dopamin ise beynin ödül sisteminde önemli bir oyuncu. Dopamin, bağ kurmak ve bir eş ya da arkadaş aramak konusunda bir motivasyon kaynağı olarak çalışıyor. Ve birisiyle bağ kurduğumuzda, beynimizin ödül sisteminde aktivite artıyor.

NE YAPMALI?

Öncelikle ilişkilerin hayatımızı etkileme, kalitesini ve süresini artırma bakımından ne kadar önemli olduğunu bilmeliyiz. Harvard öğrencileriyle yapılan araştırmanın da bize söylediği gibi hayatımızdaki en önemli şey, çevremizle olan ilişkimiz. Yapmamız gereken ilk şey, ne tür bir yalnızlık içinde olduğumuzu anlamak olmalı. Yalnızlığın üç boyutu, hangi alanda ne kadar yalnız olduğumuzu gösterecektir.

Duygusal Yalnızlık
Duygusal ilişkiler, merkezine karşılıklılığı alır. Karşılıklı güven, saygı ve sevgiyi. Ama işin zor kısmı, bu temeller üzerine kuracağımız bir ilişkiyi bulabilmek. Dünyada hiç kimse ve hiçbir araştırma, bu kişiyi nasıl bulacağımızı, böyle bir ilişkiye nasıl başlayacağımızı söyleyemez. Çünkü bunu bilebilecek tek kişi biziz. Ama böyle bir ilişkinin hayatımızdaki önemini bilirsek, en azından sahip olduğumuz şeyi koruyabilir veya bulduğumuzda kaçırmayabiliriz.

Duygusal ilişkiler konusunda gözden kaçan bir nokta da birisiyle birlikte olmak için harcadığımız enerji. Kabul edelim; bir ilişkiye başlamak, çok fazla enerji alan bir süreç. İlişkiniz varsa buna sıkıca tutunun ki o enerjiyi hayatınızdaki başka amaçlara harcayabilesiniz. Ülkece terörle mücadeleye ayırdığımız milyarlarca Lira’yı düşünün. O kaynaklar bambaşka şekilde değerlendirilebilirdi.

Sosyal Yalnızlık
Sosyal ilişkiler genelde belli bir ortak nokta üzerine kurulur. Neyse ki dünya tarihinde, kendi ilgi alanımıza sahip insanları bulabileceğimiz en kolay dönemdeyiz. “6 Degrees of Separation” isimli bir teori var. Bu teoriye göre sizi, dünyadaki herhangi bir kişiye bağlayan, ona ulaştıran altı kişi vardır. Bu sayının günümüzde sosyal medya sayesinde üçe düştüğü düşünülüyor.
İnternet sayesinde çevremizdeki kursları, eğitimleri, konferansları, seminerleri, gösterileri çok rahatlıkla öğrenebiliriz. Burada çeşitli insanlarla tanışabiliriz. Hatta korona sürecinde bile bu tür etkinliklere internet üzerinden katılabilir ve kursların kapalı gruplarında sohbetlere katılabiliriz.

Kolektif Yalnızlık
İnsanlar herhangi bir şeyi desteklemek, birlikte bir şeyi başarmak ya da bir şeye karşı çıkmak için çok kolay ve hızlı bir şekilde internette organize olup harekete geçebiliyorlar. Burada kişinin kendisine “Neyi değiştirmek istiyorum?”, “Neye karşı çıkmak istiyorum?”, “İnsanlarla neyi paylaşmak istiyorum?” ya da “Neyi daha iyi hale getirmek istiyorum?” diye sorması, çok iyi bir başlangıç olabilir. Dünya tarihinde örgütlenmenin en kolay olduğunu dönemdeyiz. Bu soruları sorduktan sonra, bizimle aynı amaç için çalışacak birilerini bulmak, özellikle bu dönemde çok daha kolay olacaktır.

KISACA

İlişkiler, hayatımızdaki en önemli şey. Belki de hayatımızı tek başına tanımlayabilecek en güçlü şey. Kuvvetli ilişkiler bizim daha sağlıklı ve daha mutlu olmamızı sağlıyor. Hatta bununla da yetinmeyip bizim daha uzun yaşamamızı da sağlıyor. Yani, bizi daha çok hayatta tutuyor.

Belki de bu yüzden Latincede “hayatta olmak” anlamında kullanılan “inter hominem esse”nin birebir çevirisi “insanlar arasında olmak”.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

KAPAK FOTOĞRAFI: Umbria – Italy, Steve McCurry

Yorum Yap

Yazmaya başlayın ve sonrasında enter'ı tuşlayın.