BENİM İÇİN HOUSE
Üniversitedeyim. Yıl 2008. Final dönemindeyiz. Her bir saniyemi ders çalışarak geçirmem gereken bir dönemde bense kendimi, bilgisayar karşısında House MD’nin üçüncü sezonunu izlerken buluyorum. Ve devam ediyorum. Aşırı suçluluk duygusuyla bir bölüm daha izliyorum. “O an benim için en doğru şey House MD izlemek” diyorum kendi kendime.
House MD, beni daha önce hiçbir dizinin yapamadığı kadar içine çeken bir dizi. Dizide bir izleyici değilim. Adeta bir karakter gibiyim. Ama dizideki karakterlerden biri değil. Orada olan, onları dinleyen ve hiç konuşmayan başka bir karakter.
GÜNÜMÜZ NETFLIX DİZİLERİ VE HOUSE MD
Bundan birkaç sene önce bir arkadaşım beni evine davet etmişti. Evinde sohbet, muhabbet devam ederken arkadaşım Netflix’ten bir film açtı. “Film mi izleyeceğiz?” diye sordum. O da “Yoo, biz konuşurken dönsün o da.” dedi.
Havaalanlarında ya da asansörlerde duymaya alışık olduğumuz, bizi çok yormayan ama aynı zamanda çok da akılda kalmayan bazı müzikler vardır. Adına “ambient music” (ortam müziği) denen ortama eşlik eden müzikler hani.
New Yorker’da yayımlanan bir makale, benzer şekilde “ambient TV” diye bir kavram ortaya atıyor. “Ambient TV”nin de Netflix ile giderek yaygınlık kazandığını söylüyor.
Kavram şu: Biz herhangi bir dizi ya da filmi, izlemek için değil; o sırada yaptığımız başka bir şeye eşlik etsin diye açıyoruz. Yemek mi söyledim, ben yemek yerken de TV bir şeyler oynatsın. Arkadaşım mı geldi? Biz konuşurken arkada bir şeyler dönsün.
İşte Netflix’te sıklıkla rastladığımız bizi yormayan, kolay akan içeriklerin sayısının bu kadar fazla olmasının sebebi de bu. Günümüz, ambient TV çağı.
New Yorker yazarı Kyle Chayka, “ambient TV”ye “Emily in Paris” dizisinin olabilecek en iyi örnek olduğunu söylüyor. Günümüz insanı artık, arka arkaya kolay izleyebileceği, kendisini yormayan bir içerik talep ediyor. Platformlar da onlara bunu veriyor.
Yıllar sonra House MD’yi tekrar izlediğimde ona bu gözle bakmaya çalıştım. Ve dizi izleme alışkanlığımızın ne derece değiştiğini fark ettim. Çünkü House MD, yukarıda bahsettiğim yapıya neredeyse hiç uymuyor. Dizinin büyük kısmında, ortalama bir izleyicinin kaçıracağı, anlamayacağı tıbbi bir vaka anlatılıyor. Aşırı zeki olan Gregory House karakterinin sözlerini, esprilerini, göndermelerini takip etmek hiç kolay değil. Diziyi izlerken başka bir şey yapmak da mümkün değil. Hikayeyi, espriyi kaçırırsınız.
House MD’yi arka arkaya da izleyemezsiniz. İki bölüm art arda izlemek çok zor, çünkü tıbbi literatür bitirir sizi. Binge watching’e hiç uygun bir dizi değil yani. Kısaca House MD’ye “ambient TV” muamelesi yapamazsınız.
Ama bence dizi izlemek de ortamda çalan bir şeyin dönmesi şeklinde olmamalı. Siz diziye teslim olmalısınız. Bir bölüm izledikten sonra dizi sizi yormalı. Tüketmeli. Bir sonraki bölüm için molaya ihtiyacınız olmalı. Çünkü izlediğiniz şey, öyle kolayca geçeceğiniz bir şey olmamalı.
BİR KARAKTER OLARAK GREGORY HOUSE
Dizinin yaratıcısı David Shore, bir gün kalçasını incitmiş ve bir hastaneye gitmiş. Gittiği yer bir araştırma hastanesiymiş. Kalçasında hiçbir şey olmamasına rağmen birçok doktor, onu dikkatle dinlemiş. Detaylı bir şekilde ve son derece nazik davranarak kendisini incelemiş. Ve hiçbir şey bulamamışlar. O da şöyle düşünmüş, “Eminim, ben buradan ayrıldıktan sonra hepsi benimle dalga geçmiştir.”
Sonra aklına bir fikir gelmiş: Bir doktor olsa, hastalarıyla onlar gittikten sonra değil de onlar oradayken dalga geçse. Aklından geçenleri yüzlerine söylese… Nasıl olurdu? İşte House MD fikri böyle ortaya çıkmış.
David Shore’un yarattığı Gregory House karakteri, tüm o sekiz sezon boyunca asla kendisiyle çelişmeyen; ilk bölümdeki bakış açısını son bölümde de devam ettiren ve kendimizi onun yerine koyduğumuzda yaptığı seçimleri anlayabildiğimiz, yaşayan gerçek bir karakter.
Bu kadar iyi yaratılmış, hastanenin ayırıcı tanı departmanının başı olan ve ekip yöneten bir karakterin, liderlik yönünün de incelemeye değer olduğunu düşünüyorum. Hatta House MD tarzı bir liderlikten çok şey öğreneceğimize eminim.
House’un kendine has liderlik yaklaşımını dört bölümde inceleyeceğim.
I. Doğru olduğunu düşündüğün şeyi yap.
II. Hata yapmaktan korkma.
III. Seni zorlayanı sana yakın tut.
IV. Tutkuyla yap.
I. DOĞRU OLDUĞUNU DÜŞÜNDÜĞÜN ŞEYİ YAP
Model
İkinci sezon, on üçüncü bölümde House’un hastası, babasıyla yaşayan, lise çağındaki bir süper modeldir. Tedavi sürecinde House bir şeyden şüphelenir. Gerçeği öğrenmek için de babasını itirafa zorlar. Kızının hayatının bu bilgiye dayalı olduğuna onu ikna eder. Ve sonunda öğrenir. Babası, kızını taciz etmiştir. House’un ekibi bunu öğrenince şok olur. Cameron hemen bu durumu ilgililere bildirmeye karar verir. Ama House karşı çıkar. Buna izin vermez. Çünkü House, babasından çok daha fazla şey öğrenebileceğini düşünmektedir. Ama Cameron, House’un buna karşı çıkmasına rağmen; bu durumu hemen hasta yönetimine ve devletin ilgili kurumuna bildirir. House ile Cameron arasında şu diyalog geçer:
CAMERON: Başım dertte mi?
HOUSE: Doğru olduğunu düşündüğün şeyi yapman gerekiyordu.
Bir çalışan, yöneticisinin “hayır” dediği bir şeyi yapmıştır. Ama House, Cameron’ın kendisine rağmen bunu yapmasını umursamaz. Ona ceza da vermez. Hatta kendi tarzıyla onu takdir eder. Çünkü Cameron, doğru olduğunu düşündüğü şeyi yapmıştır. Ve önemli olan emirlere uymak değil, “doğru olduğunu düşündüğün şeyi yapmaktır”.
Korkak
Üçüncü sezon, yirmi birinci bölümde House ve Foreman bir vakada ayrı düşerler. Foreman hastanın önce ilik nakli olması gerektiğini düşünür. House ve en yakın arkadaşı, aynı zamanda onkoloji departmanın başı Wilson ise ilik naklinin tehlikeli olabileceğini düşünür. Ve biraz daha beklemeleri gerektiğini önerir. Ama Foreman, House ve Wilson’a rağmen, onların arkasından iş çevirir. Hastanın ailesini ilik nakli konusunda ikna eder. Wilson’ın çabaları ise ailenin kararını değiştirmeye yetmez. House ve Wilson arasında ilginç bir diyalog geçer.
WILSON: Foreman bizi mahvetti.
HOUSE: Hayır, sen bizi mahvettin.
WILSON: … Foreman onları çoktan ikna etmiş.
HOUSE: Onlara ihtimalleri ve olabilecekleri açıklayamazsın. Onlara yalan söylersin.
WILSON: Foreman’la konuşman lazım.
HOUSE: Foreman’ın yaptığı şeyle ilgili bir problemim yok ki.
WILSON: Foreman arkamızdan iş çevirdi ve belki de bu yüzden çocuk ölecek.
HOUSE: Foreman, doğru olduğunu düşündüğü şeyi yaptı. Oysa sense tamamen batırdın. Önemli bir karar söz konusu olduğunda sende onlara ne yapmalarını söyleyecek cesaret yok. Eğer o çocuk ölürse evet Foreman hatalı olduğu için ölecek, ama aynı zamanda sen korkak olduğun için de ölecek.
Bu diyalog, tam bir House anıdır. House, doğru olduğunu düşündüğü şeyi yapan kişiye kızmaz. Ona, bunu yaptığı için saygı bile duyar. Ama doğru olduğunu düşündüğü şeyi yeterince iyi yapmadığı için, aileyi ikna etmek için elinden gelen her şeyi yapmadığı için Wilson’ı korkaklıkla suçlar.
Cesaret
Yedinci sezon, on birinci bölümde House’un ekibinde yer alan stajyer doktor Masters, House’un bir vakada usulüne uygun işler yapmadığını fark eder. House, bir başka doktorun hastasına, o doktorun haberi olmadan kendi tedavisini uygulamaktadır. Masters’ın bunu öğrendiğini fark eden House, onun kendisini ispiyonlayacağını anlar. Ve Masters’ı önce kovar, sonra da onu tıp fakültesinden attırıp kariyerini bitirmekle tehdit eder. Elinde bunu yapacak gücü ve delili de vardır. Ama Masters, yine de kariyerinin biteceğini bile bile doğru olduğunu düşündüğü şeyi yapar. House’un bu yaptıklarını ilgili doktora ve hastaya bildirir.
HOUSE: Kovulman geri alındı.
MASTERS: Neden?
HOUSE: Seni tıp fakültesinden attıracağımı bilmene rağmen beni ispiyonladın. Bu… Etkileyici. … Yarın görüşürüz.
House, kariyerini bitirmekle tehdit ettiği bir stajyer doktorun ona karşı çıkmasından etkilenir. Sonuçları ne olursa olsun, doğru olduğunu düşündüğü şeyi yapan kişiyi kovamaz. Onu yanında ister.
II. HATA YAPMAKTAN KORKMA
İkilem
Birinci sezon, dokuzuncu bölümde House ve ekibi kayıt sırasında nefesi kesilen ve aynı zamanda yürüyemeyen John Henry Giles adında bir caz müzisyenini tedavi etmeye çalışır. Ama ortada bir sorun vardır, bu hasta kendisinin kişisel doktoru olan Dr. Hamilton’ın vakayı devralmasını ister.
Dr. Hamilton, House’un ekibinde çalışan Dr. Eric Foreman’ın da yakından tanıdığı bir isimdir. Foreman ve Hamilton, Foreman’ın uzmanlığı sırasında birlikte çalışmışlardır.
Bu vaka sayesinde Foreman ve Hamilton daha da yakınlaşır. Foreman, yanlış bir tedavi uygulayıp vakayı eline yüzüne bulaştırmasına rağmen Hamilton bu durumu hiç sorun etmez.
Hamilton ve Foreman’ın yakın çalışması, ikilinin tekrar birlikte çalışabileceği fikrini de gündeme getirir. Ve Hamilton, Foreman’a iş teklif eder. Ama Foreman kararsızdır. Alaycı tavrından oldukça rahatsız olduğu ama bir dahi olan House ile çalışmaya devam mı etmeli? Yoksa yaklaşımını daha insani bulduğu Hamilton’ın iş teklifine evet mi demeli? Foreman ve House arasında geçen bu diyalog, House’un bakış açısını en net gördüğümüz anlardan birini yaşatır bize.
HOUSE: Onu araştırdım. Çok iyi bir doktor. Sence benden daha mı iyi? …
Benden daha iyi bir doktor olduğunu düşünüyorsan işi kabul etmelisin. Düşünmüyorsan sana birkaç nostaljik yemek ısmarlasın, sonra da kibarca reddet.
FOREMAN: Bu kadar basit mi? Alaylarını ve davranışlarını yok mu sayayım?
HOUSE: Sana nasıl kötü davranıyorum?
FOREMAN: Davranmıyor musun? Her hatamda…
HOUSE: Seni sorumlu tutuyorum. Ne olmuş yani?
FOREMAN: Dr. Hamilton affediyor. Olayları aşıp devam etmesini biliyor.
HOUSE: Yaptığı bu değil.
FOREMAN: Vakasını mahvettim. Ve beni affetti.
HOUSE: Seni affettiğini söylemedi ki. Oradaydım ben de. Sana, senin hatan olmadığını söyledi.
FOREMAN: Yani?
HOUSE: Ama senin hatandı. Sen şansını denedin ve harika bir şey yaptın. Hatalıydın ama yine de harikaydın. Bu yüzden kendini harika hissetmelisin. Oysa sen, hata yaptığın için kendini kötü hissediyorsun. Onunla aramızdaki fark da bu işte. O işini yapıyor ve gerisine karışmıyor. Bense, seninle yaptığımızın bir fark yaratabileceğini düşünüyorum. O geceleri rahat uyuyor evet, ama uyumamalı.
House, hata yapan Foreman’ı yaptığı şeyden sorumlu tutar. Ama aynı zamanda başka hatalar yapması için de Foreman’ı cesaretlendirir. Çünkü House’a göre hata yapmak harika bir şeydir. İnsan hata yaptığı için harika hissetmelidir. Hata yapmaktan asla korkmamalıdır. Eğer bir şeyden korkacaksa bir insan, şansını denememiş olmaktan korkmalıdır.
Af
Üçüncü sezon, yirminci bölümde Foreman bir hata yapar ve bu hatası sonucu hasta ölür. Bir hastanın ölümüne sebep olmak, Foreman’ı derinden etkiler. Kendisi bir şekilde, yaptığı hata sonucu affedilmeyi istemektedir. House ve Foreman arasında bir konuşma geçer:
FOREMAN: Onu öldürdüm.
HOUSE: Evet, ben de.
FOREMAN: Bu o, “keşke bunu daha önce düşünmüş olsaydım” diyebileceğim anlardan biri değil. Bu ilacın dozajını karıştırmaya da benzemiyor. İnsanları tren gibi ezen hastalıklar görüyoruz. Herkesi, raylardan kurtaramadığımız oluyor. Ama bu öyle bir durum değildi.
HOUSE: Hayır. Ve aynı hatayı tekrar yapacaksın. Birçok doktor, hayatlarında yalnızca bir kez böyle bir hata yapar. Ama biz, o birçok doktordan biri değiliz.
Onlardan çok daha fazla hayat kurtarmışızdır. Ama onların diğer herkesin yaptığını yaparak kurtaracağı az sayıdaki hayat kadar da biz birini öldüreceğiz.
FOREMAN: Bana rakamlardan mı bahsediyorsun?
HOUSE: Çünkü rakamlar yalan söylemez. Seni affedemem Foreman. Çünkü ortada affedilecek bir şey yok.
House, burada herkesin yaptığını yapmayarak, sınırları zorlayarak diğer tüm doktorlardan daha fazla hayat kurtardığını iddia eder. Ama diğerlerinden daha fazla da insanın hayatına mal olacağını da kabul eder. Daha fazla hayat kurtarmak için daha fazla insanı kaybetmeyi göze alır. Çünkü House’a göre, şansını denediğin, elinden gelen her şeyi yaptığın sürece doğru yoldasındır. Yaptığın şey bazı ölümlere sebep olabilir, ama çok daha fazlasını kurtarmanın yolu da bundan geçer. Ortada bir hata yoktur. Dolayısıyla, affedilecek bir durum da yoktur.
Yanlış Bir Şey
Dördüncü sezonda House, istifa eden ekibinin yerine yeni üyeler aramaktadır. Bunu da işe alım sürecini bir reality show’a çevirerek yapar. Her hafta onlarca doktordan oluşan bir aday grubuna vaka verir, o vakadaki performansa göre her hafta adaylardan birkaçını eler. Son haftaya kadar devam eden şanslı 3 kişi de House’un ekibine girecektir.
Dördüncü sezon ikinci bölümde, House’un elediği aday, kendisinin elenmesine şaşırır. Çünkü o, yanlış bir şey yapmamıştır.
2 NUMARALI DOKTOR: Ben yanlış bir şey yapmadım.
HOUSE: Birçok insan yanlış bir şey yapmadı.
2 NUMARALI DOKTOR: Diğer adayların hepsi çuvalladı. Ben hiç…
HOUSE: Diğer adayların hepsi, şansını denedi.
House için hata yapmak ya da çuvallamak olması gerekendir. Çünkü bu, kişinin şansın denediğini gösterir. Ama şansını denemeyenle, risk almayanla, hata yapma cesaretini göstermeyenle asla işi olmaz.
Öğüt
Dördüncü sezon, üçüncü bölümde “On Üç” (Doktor Remy Hadley) önemli bir hata yapar. Hastaya verdiği hapı, hastanın alıp almadığını kontrol etmez. Ve bu yaptığı bu hata, o hastanın ölümüne neden olur. Çünkü “On Üç” odadan ayrılınca, onun bıraktığı hapı, hastanın köpeği yer. House da hastanın ilacını aldığını ama bu tedaviye yanıt vermediğini düşünür. Başka tedaviler dener. Bunun sonucunda hem hasta hem de köpeği hayatını kaybeder.
ON ÜÇ: Kafamda dönüp dönüp duruyor. Hapları acaba tepsiye koyarken mi düşürdüm? Onları arkamı dönünce mi devirdim.
HOUSE: Biliyorsun değil mi, o hayatta olabilirdi. Köpeği de hayatta olabilirdi.
ON ÜÇ: Biliyorum.
HOUSE: Yanlış bir varsayıma göre hareket etmemize neden oldun. Her şeyi onun üzerine kurduk. Her testi, her teoriyi, her tedaviyi…
ON ÜÇ: Biliyorum. Öğüt vermeyi bırak da kov beni.
HOUSE: Seni kovacak olsam öğüt vermezdim. Bir daha asla böyle bir şeyin olmasına izin vermeyeceğini biliyorum. Yarın görüşürüz.
House, hayati bir hata yapan, yaptığı hata bir hastanın ölümüne neden olan birisini kovmaz. Kovamaz. Çünkü eğer kovarsa, bu hatanın ona öğrettiği dersi de kaybeder. Bundan sonra yaptığı her şeyde çok daha dikkatli olacak bir doktoru kaybetmek istemez.
III. SENİ ZORLAYANI SANA YAKIN TUT
Henry
House dördüncü sezonda, kendisiyle çalışmak isteyen doktorları elemeye devam etmektedir. Dördüncü bölümde elediği kişi herkesi şaşırtır. Çünkü House, en iyi anlaştığı, birbirlerinin lafını tamamladığı Henry’yi elemiştir. Kendisinin eleneceğini zanneden Doktor Taub da bu duruma anlam veremez.
HOUSE: Üzgünüm Henry.
TAUB: Her dediğine katıldın. Birbirinizin cümlelerini tamamlardınız.
HENRY: İşte bu yüzden ben gitmeliyim. Sana zaten ne düşündüğünü söyleyen birisine ihtiyacın yok.
HOUSE: Tuhaf, bunu ben söyleyecektim.
House ekibinde kendisini onaylayan, kendisiyle sürekli aynı fikirde olan birisini istemez. House, kendisine karşı çıkan, kendisini zorlayan birisini arar çünkü. İşte bu yüzden de en iyi anlaştığı kişiyi kovar.
İzin
Beşinci sezon, sekizinci bölümde Foreman, klinik çalışmalar yapmak için House’dan izin ister. Başka bir vakada da eş zamanlı olarak çalışabileceğini ve iki vakayı da aynı anda götürebileceğini düşünür. Ama House izin vermez.
FOREMAN: Bir klinik çalışma için yardım etmem istendi. Bu sana uyar mı?
HOUSE: … Hayır.
FOREMAN: ??
HOUSE: Ne yani, bir de neden mi istiyorsun? Klinik çalışmalar zaman alır. Senin zamanın, benim zamanım.
House kabul etmeyince, Foreman da House’dan gizli bir şekilde klinik çalışmalara başlar; diğer vakayla ilgilenir. En başta işler güzel gider. İki vakayı da kotarabilmektedir. Ama gizlice ilgilendiği diğer vakada işler ters gider. Hasta, tedaviye cevap vermez. Foreman, aynı anda iki vakanın da üstesinden gelemeyeceğini anlar. Çaresizce ne yapacağını düşünürken vazgeçmez. Diğer vakada nelerin ters gittiğini anlamaya çalışır. Sonunda da çözer. İkinci vakanın da üstesinden gelmesi, Foreman’ın özgüvenini artırır. Foreman, House’un yanına tekrar gider.
FOREMAN: Klinik çalışmalar yapmak istiyorum.
HOUSE: Bu konuşmayı yapmıştık.
FOREMAN: Aynı anda iki vakada çalışabileceğimi kanıtladım. Bunu yapabilirim ve yapıyorum.
HOUSE: Tamam.
FOREMAN: Tamam mı? Bu kadar mı? Üç gün önce hayır demiştin.
HOUSE: Üç gün önce benden izin istemiştin. Şimdiyse bana söylüyorsun. Soru değilse, hayır diyemem.
Bir işi yapmak isteyen kişi, izin istemez. İzne ihtiyacı olmaz. Gider ve yapar. Foreman, House’dan izin istediğinde House aslında onun ne kadar kararlı olduğunu test eder ilk başta. Ve izin istediği için aslında testi geçemez.
Ama Foreman, ikinci gelişinde izne ihtiyacı olmadığını bilir. Çünkü iki vakanın da üstesinden gelmiştir. House hayır diyecek olsa bile, kararını vermiştir. Bu yüzden “Yapıyorum” der. Kararlı bir insanın önünde kim durabilir? House da durmaz. Çünkü zaten, çalışanları her ne yapıyorsa, kararlı bir şekilde yapmalarını istemektedir.
IV. TUTKUYLA YAP
Birinci sezon dokuzuncu bölümün vakasına geri dönelim. Bu bölümde House ve ekibi, kayıt sırasında nefesi kesilen John Henry Giles adında bir caz müzisyeni tedavi etmektedir. Kendisi zar zor nefes alabilmekte ve aynı zamanda yürüyememektedir.
Bu hastanın diğerlerinden önemli bir de farkı vardır. Kendisi tedavi olmayı reddetmektedir. Yavaşça ölümünü beklemek istemektedir. Ama House, onu neyin öldürdüğünü bilmeden, o vakayı çözmeden, onun ölmesini istemez. Hatta hastanın, mahkeme emrine karşı gelerek, kendi kariyerini riske atarak onun ölümünü engeller. Ama John Henry Giles, artık bu tedavilerden bıkmış, usanmıştır. Bir an önce ölmek istemektedir. Aralarında şöyle bir diyalog geçer:
JOHN HENRY: Yürüyemesem de kuşların seslerini duyabileceğimi söylemeye mi geldin? Gökkuşağının, güneşin tadını çıkarabileceğimi mi?
HOUSE: Bu söylediklerin komik tabii.
Tamam, hayat boktan. Senin hayatın çoğundan daha boktan. Bazılarınınki kadar değil ki bu bile başlı başına depresyon sebebi. Bana bir iyilik yap. Neyin olduğunu bulmama izin ver. Sonra hala kendini öldürmek istersen, bizzat sana yardım edeceğim. Ne dersin?
JOHN HENRY: Elbette. Takıntılarını tatmin etmek için biraz daha kalırım. Bitti, anladın mı? Nefesimi kaybettim. O geçen yaptığım kayıt, hala çalıp çalamadığımı görmek içindi. Ama çalamıyorum.
HOUSE: Ne yani? Müzisyenden başka bir şey değil misin?
JOHN HENRY: Tek bir şeyim var benim de. Senin gibi.
HOUSE: Gerçekten mi? Belli ki beni, seni tanıdığımdan daha iyi tanıyorsun.
JOHN HENRY: O topallamayı, boş yüzük parmağını tanıyorum. Senin büyük numaran da bu takıntıların değil mi?
İçinde herhangi bir şey olmasaydı, kurtarılmak istemeyen birini kurtarmak için kariyerini tehlikeye atar mıydın? Hapsi göze alır mıydın? Normal insanların evlenip çocuk yapmalarının, hobilerinin olmasının sebebi onları, canı gönülden vuran bir tutkularının olmaması. Bende müzik var, seninki de bu işte. Hiçbir zaman aklımızdan çıkmayan bir şey… Bizi her zaman sıra dışı yapan da aynı şey.
Evet çok iyiyiz. Evet en iyileriz. Ama hayattaki diğer her şeyi de kaçırıyoruz. Evde bizi bir kadeh içkiyle ve öpücükle bekleyen bir kadın yok. Bu bize uymaz.
HOUSE: Tanrı bu yüzden mikrodalga fırınları yarattı.
JOHN HENRY: Evet. Ama bittiyse bitmiştir.
House, işinde tutkulu doktordur. Birlikte çalıştığı insanları da kendini tamamen yaptığı işe veren, tutkulu insanlardan seçer. Çünkü House’a göre “eğer içinde seni heyecanlandıran, canı gönülden vuran bir tutkun yoksa, o şeyi yapmamalısın”.
SON SÖZLER
Altıncı sezon, altıncı bölümde Wilson, House’a şöyle der.
WILSON: Eğer senden tek bir şey öğrendiysem House, o da doğru olduğunu düşündüğüm şeyi yapıp sonuçlarını düşünmemem gerektiği.
Yazının sonunda sözü Wilson’dan alıyor ve şöyle devam ettirmek istiyorum:
Eğer senden 3 şey daha öğrendiysem House, onlar da şöyle:
Hata yapmaktan değil ama şansımı denememekten korkmam gerektiği…
Beni zorlayan, bana karşı çıkanları kendime yakın tutmam gerektiği…
Ve tutkuyla yapmıyorsam, o şeyi yapmamam gerektiğidir.
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR
Miyazaki filmografisi üzerine yazdığım yazı: Miyazaki'nin Anlamı
Before Sunrise serisinin yönetmeni Richard Linklater filmografisi üzerine yazdığım yazı: Richard Linklater Sinemasında Anlam Arayışı
Eternal Sunshine’ın senaristi Charlie Kaufman filmografisi üzerine yazdığım yazı: Charlie Kaufman Sinemasında Anlam Arayışı